zunehmend

listen to the pronunciation of zunehmend
Almanca - Türkçe
artarak
artan, büyüyen, fazlalasan; (Adv.) gittikce; gide gide; -e Geschwindigkeit gittikce artan sürat; -er Mond büyüyen ay
giderek artan
gitgide artarak
büyüyor
gitgide artan
çoğalan
gittikçe artan
ilerledikçe

Aşk elmas gibidir. Hiç bir zaman değerini kaybetmez, bilakis, zaman ilerledikçe değeri artar. - Die Liebe ist wie ein Diamant. Sie verliert nie an Wert, ganz im Gegenteil, mit zunehmender Zeit wird sie wertvoller!

büyüyen
gelişen
İngilizce - Türkçe

zunehmend teriminin İngilizce Türkçe sözlükte anlamı

growing
büyüyen

Kütüphanenin önünde büyüyen bir sürü ağaç var. - There are many trees growing in front of the library.

Japonya, 1980'lerde en hızlı büyüyen ekonomilerden biriydi. - Japan was one of the world's fastest growing economies in the 1980s.

growing
{s} gelişen
growing
büyüyor

Kalabalık gittikçe büyüyor. - The crowd is growing larger and larger.

O ülkenin ekonomisi büyüyor. - That country's economy is growing.

growing
büyümekte olan
growing
{f} geliş

İki ülke arasındaki ticaret sürekli gelişiyor. - Trade between the two countries has been steadily growing.

growing
{i} gelişim
increasingly
gittikçe

Şöhretler gelip geçici. Sadakatler değişken. Yönetim ekipleri gittikçe elemanlarından daha kopuk. - Reputations are volatile. Loyalties are fickle. Management teams are increasingly disconnected from their staff.

O gittikçe çılgın oldu! - He became increasingly demented!

accretive
karlılığına katkı
growing
gelişerek
growing
{i} yetiştirme

Kendi yiyeceğini yetiştirmeye çalışmalısın. - You should try growing your own food.

Çiftçiler fıstık yetişen iyi bir yaşam yapmazlarsa, diğer ürünleri yetiştirmeye çalışacaklardır. - If farmers don't make a decent living growing peanuts, they will try growing other crops.

growing
{i} tarım

Organik tarım kimyasallar olmadan bir bitkileri (tahıllar, baklagiller, meyve) yetiştirme yöntemidir. - Organic agriculture is a method of growing plants (grains, legumes, fruit) without chemicals.

growing
{s} çoğalan
growing
{i} gelişme
growing
{i} büyüme

Ağaç büyümeyi durdurdu. - The tree stopped growing.

Tom Boston'da büyüme hakkında konuştu. - Tom talked about growing up in Boston.

growing
{s} artan

Onlar artan bir nüfusa sahip, bu yüzden çok daha fazla yiyeceğe ihtiyaçları var. - They have a growing population; therefore they need more and more food.

Almanca - İngilizce
in a growing number of instances
rallying
progressively
to an increasing extent
increasingly
putting on
gaining weight
accretive
growing

Homeschooling is growing in popularity. - Hausunterricht wird zunehmend populärer.

in an increasing number of instances
cumulative
picking up
increasing

An increasingly greater part of the population is not capable of fully utilizing the power of expression of the German language. - Ein zunehmender Teil der Bevölkerung ist nicht in der Lage, die Ausdruckskraft der deutschen Sprache auszuschöpfen.

She has a boyfriend she's been going out with since high school but feels their relationship has become a matter of habit and is increasingly dissatisfied. - Sie hat ihren Freund seit der Schulzeit, glaubt aber, dass sie nur aus Gewohnheit zusammen sind und ist zunehmend unzufrieden.

mounting
accumulative
putting in weight
accelerating
swelling
intensifying
being on the increase
to accumulate
incrementally
zunehmend zurückfallen
to be increasingly lagging behind
An der Aussagekraft der PISA-Studie werden zunehmend Zweifel laut.
The validity of the PISA study has increasingly been called into question
Die Sache verliert zunehmend an praktischer Bedeutung.
The whole matter is becoming increasingly moot