zorunlu teriminin Türkçe İngilizce sözlükte anlamı
- mandatory
They don't say that it's prohibited there. In fact, they say that it's mandatory.
- Onlar bunun orada yasak olduğunu söylemezler. Aslında onun zorunlu olduğunu söylerler.
A cooking course should be mandatory in schools.
- Yemek kursu okullarda zorunlu olmalı.
- obligatory
Is it obligatory to rent a car?
- Bir araba kiralamak zorunlu mu?
If school wasn't obligatory, I would stop going there.
- Okul zorunlu olmasa, oraya gitmekten vazgeçerim.
- compulsory
English is a compulsory subject.
- İngilizce zorunlu bir konu.
Some countries make voting compulsory.
- Bazı ülkeler oy vermeyi zorunlu kılar.
- imperative
It is imperative for you to finish by Sunday.
- Pazar gününe kadar bitirmen zorunlu.
It's imperative to go out.
- Dışarı çıkmak zorunlu.
- requisite
- obliged
From the age of 14 one is obliged to carry ID in Holland.
- 14 yaşından itibaren Hollanda'da kimlik taşımak zorunluluğu vardır.
No, you're not obliged.
- Hayır, zorunlu değilsin.
- necessary
It is necessary that Nancy attend the meeting.
- Nancy'nin toplantıya katılması zorunludur.
It's necessary for all members to follow these rules.
- Bütün üyelerin bu kurallara uyması zorunludur.
- bound to
It was bound to happen that way.
- O şekilde olması zorunluydu.
Tom is bound to forget.
- Tom unutmaya zorunlu.
- must
A visit to the city centre, listed as a UNESCO World Heritage Site, is a must.
- Bir UNESCO Dünya Mirası Yeri olarak listelenen şehir merkezine bir ziyaret bir zorunluluktur.
This movie is a must!
- Bu film bir zorunluluktur!
- (Kanun) impeditive
- (Biyokimya) obligate
Don't feel obligated to talk if you don't want to.
- Eğer istemiyorsan konuşmak için zorunlu hissetme.
- (Gıda) obligat
We have a legal obligation to pay our taxes.
- Vergilerimizi ödemek için yasal zorunluluğumuz var.
You have no obligation to help.
- Yardım etme zorunluluğun yok.
- perforce
- bounden
- binding
- derigueur
- compulsive
Tom is a compulsive liar.
- Tom zorunlu bir yalancıdır.
- force majeure
- (Felsefe) apodictic
- de rigueur
- incumbent
- phil. apodictic, apodictical, apodeictic
- irremissible
- coercible
- imperious
- obligatory, absolutely necessary; indispensable
- urgent
- enforced
That law isn't enforced.
- O yasa zorunlu değil.
- compulsory; imperative; mandatory
- forcedly
- bound
It was bound to happen that way.
- O şekilde olması zorunluydu.
He is bound to win the match.
- O maçı kazanmaya zorunlu.
- imperative , mandatory
- obligatory, necessary; compulsory, mandatory; indispensable, inevitable
- indispensable
Nobody is indispensable.
- Hiç kimse zorunlu değil.
His help is indispensable to us.
- Onun yardımı bizim için zorunludur.
- forced
The plane made a forced landing.
- Uçak zorunlu iniş yaptı.
- unavoidable
- essential
It's essential that you understand the situation.
- Durumu anlamanız zorunlu.
It is essential that some kind of compromise be reached between Pyongyang and Washington.
- Pyongyang ve Washington arasında bir tür uzlaşmaya varılması zorunludur.
- (Hukuk) compulsory, essential
- obligatorily
- reserve requirements
- needful
- ministerial
- zorunlu kılavuzluk
- Compulsory pilotage
- zorunlu olarak
- (Hukuk) compulsorily
- zorunlu olmak
- be mandatory
- zorunlu askerlik
- draft
- zorunlu bırakmak
- bind
- zorunlu ec
- (Bilgisayar) forced ec
- zorunlu göç
- (Denizbilim) forced migration
- zorunlu haller
- force majeure
- zorunlu hallerde
- force majeure
- zorunlu iniş
- (Askeri) balked landing
- zorunlu iniş
- (Askeri,Havacılık,Ticaret) emergency landing
- zorunlu kılmak
- entail
- zorunlu neden
- (Politika, Siyaset,Ticaret) force majeure
- zorunlu olarak
- by necessity
- zorunlu olmak
- be compulsory
- zorunlu olmayan
- dispensable
- zorunlu sigorta
- (Ticaret) obligatory insurance
- zorunlu tasfiye
- (Ticaret) involuntary liquidation
- zorunlu yüzme
- (Denizbilim) forced swimming
- zorunlu ödemeler
- (Ticaret) non-discretionary payments
- zorunlu öğrenim
- (Ticaret) compulsory education
- zorunlu ders
- Compulsory subject, required subject
- zorunlu ders
- Obligatory subject
- zorunlu olma
- must be
- zorunlu alan
- (Ticaret) regulatory area
- zorunlu altyazı
- (Bilgisayar) forced caption
- zorunlu askerlik
- compulsory military service, draught, draft
- zorunlu askerlik
- compulsory military service
- zorunlu askerlik sistemi
- selective service
- zorunlu borç
- (Ticaret) forced loan
- zorunlu ders
- compulsory subject
- zorunlu ders
- required subject
- zorunlu deyim
- (Bilgisayar,Teknik) imperative statement
- zorunlu değişim
- (Ticaret) forced conversion
- zorunlu dönüşüm
- (Dilbilim) obligatory transformation
- zorunlu evlilik
- marriage in necessity
- zorunlu eğitim
- (Eğitim) compulsory schooling
- zorunlu gecikme
- (Ticaret) compulsory delay
- zorunlu giderler
- (Ticaret) necessary expenses
- zorunlu hakemlik
- (Ticaret) compulsory arbitration
- zorunlu hakemlik
- (Ticaret) obligatory arbitration
- zorunlu hissetmek
- feel compelled to
- zorunlu hizmet
- conscription
- zorunlu iflas
- (Ticaret) involuntary bankruptcy
- zorunlu ihtiyaç
- vital need
- zorunlu iniş
- forced landing
The plane made a forced landing.
- Uçak zorunlu iniş yaptı.
- zorunlu iniş yapmak
- to crash-land
- zorunlu iniş yapmak
- force land
- zorunlu kaydırma
- obligatory shift
- zorunlu koşul
- (Hukuk) conditio sine qua non
- zorunlu koşul phil
- condition sine qua non, indispensable condition
- zorunlu koşullar
- (Ticaret) mandatory stipulations
- zorunlu kurallar
- (Dilbilim) obligatory rules
- zorunlu kılmak
- to necessitate
- zorunlu kılmak
- pin down
- zorunlu kılınmak
- become compulsory
- zorunlu kılınmak
- become obligatory
- zorunlu kılınmak
- be made obligatory
- zorunlu mallar
- (Ticaret) emergency good
- zorunlu masraf
- unavoidable cost
- zorunlu nokta
- (Havacılık) constraint point
- zorunlu olarak
- necessarily
It doesn't necessarily mean that you're right.
- O zorunlu olarak haklı olduğun anlamına gelmez.
I can't necessarily agree with you on that point.
- Ben o konuda zorunlu olarak seninle aynı fikirde olamam.
- zorunlu olarak
- perforce
- zorunlu olarak
- coerciblely
- zorunlu olarak
- enforcedly
- zorunlu olmak
- be required
- zorunlu olmama
- nonnecessity
- zorunlu olmayan
- facultative
- zorunlu olmayan harcamalar
- discretionary spending
- zorunlu profil
- mandatory profile
- zorunlu rapor
- mandatory report
- zorunlu raporlar
- (Bilgisayar,Teknik) mandatory reports
- zorunlu satış
- forced sale
- zorunlu satış
- winding sale
- zorunlu satış
- (Ticaret) compulsory auction
- zorunlu seçim
- forced choice
- zorunlu seçme
- forced choice
- zorunlu sigorta
- compulsory insurance
- zorunlu standart
- (Hukuk) mandatory standard
- zorunlu tahkim
- (Ticaret) obligatory arbitration
- zorunlu tahliye
- mandatory evacuation
- zorunlu tasarruf
- enforced save
- zorunlu tasarruf
- (Kanun) forced loan
- zorunlu tedbir
- (Ticaret) repressive measure
- zorunlu tercih
- forced choice
- zorunlu tercihli
- (Askeri) mandatory optional
- zorunlu tire
- hard hyphen
- zorunlu tire
- required hyphen
- zorunlu tutmak
- require
- zorunlu tutmak
- make something obligatory
- zorunlu uygulama
- (Ticaret) mandatory application
- zorunlu uzlaşma
- (Ticaret) compulsory composition
- zorunlu uçuş
- (Askeri) regular flight
- zorunlu yağlama
- forced lubrication
- zorunlu çalıştırılan
- conscript
- zorunlu ödeme
- backwardation
- zorunlu ödenim
- (Ticaret) mandatory redemption
- zorunlu olarak
- indispensably
- zorunlu kılmak
- necessitate
- zorunlu olarak
- imperatively
- zorunlu olarak
- fain
- zorunlu olarak
- mandatorily
- ortak zorunlu ders
- Common compulsory course
- akıl hastanesinde yatırılması zorunlu
- certifiable
- asgari-zorunlu güvenlik yardım ihtiyaçları
- (Askeri) minimum-essential security assistance requirements
- beyan edilmesi zorunlu
- certifiable
- bildirilmesi zorunlu
- reportable
- köylünün derebeyine zorunlu hizmeti
- corvee
- zorunlu olarak
- irremissibly