I had hardly checked in at the hotel when he called me.
- Sen beni aradığında otelde zorla kayıt yaptırdım.
I could hardly make out what she said.
- Söylediği şeyi zorla anlayabildim.
There's a deep strain of anti-intellectualism in American history.
- Amerikan tarihinde anti-entellektüelliğin derin bir zorlanması var.
A sudden illness forced her to cancel her appointment.
- Ani bir hastalık onu randevusunu iptal etmeye zorladı.
Illness forced him to give up school.
- Hastalık onu okuldan vazgeçmesi için zorladı.
You don't want to push yourself too hard.
- Kendini çok zorlamak istemiyorsun.
They continued to push south.
- Onlar güneyi zorlamaya devam etti.
Don't force the child to eat.
- Çocuğu yemesi için zorlama.
Bad weather forced us to call off the picnic.
- Kötü hava pikniği iptal etmemiz için bizi zorladı.
The rioters were forcibly removed from the plaza.
- Göstericiler zorla plazadan çıkarıldılar.
Public pressure forced the army to act.
- Kamuoyu baskısı orduyu hareket etmesi için zorladı.
Bad weather forced us to call off the picnic.
- Kötü hava pikniği iptal etmemiz için bizi zorladı.
We can't force Tom to resign.
- Tom'u istifaya zorlayamayız.
I'm not going to force Tom to do that.
- Onu yapması için Tom'u zorlamayacağım.
They took it by force.
- Onlar onu zorla aldılar.
The dentist pulled out my decayed tooth by force.
- Dişçi çürük dişimi zorla çekti.
I was compelled to do this against my will.
- Zorla bunu yapmak için zorlandım.
War compelled soldiers to go to the front.
- Savaş askerleri cepheye gitmeye zorladı.
Nobody's forcing you to do that.
- Onu yapman için hiç kimse seni zorlamıyor.
Nobody's forcing you to stay.
- Hiç kimse seni kalman için zorlamıyor.
Kate was obliged to read the book.
- Kate kitap okumaya zorlandı.
Tom shifted uneasily.
- Tom zorla değiştirdi.
Tom is having a hard time deciding what to wear to the party.
- Tom partide ne giyeceğine karar vermede zorlanıyor.
I could hardly make out what she said.
- Söylediği şeyi zorla anlayabildim.
We haven't been coerced in any way.
- Hiçbir şekilde zorlanmadık.
Tom claimed that the contract was invalid because he'd been coerced into signing it.
- Tom onu imzalamaya zorlanıldığı için sözleşmenin geçersiz olduğunu iddia etti.
Black people were compelled to work in cotton fields.
- Siyah insanlar pamuk tarlalarında çalışmak için zorlandılar.
I was compelled to do this against my will.
- Zorla bunu yapmak için zorlandım.