Feast your eyes on this.
- Bu konuda gözlerine ziyafet çek.
King Frederick loved hunting, wine, women and feasts.
- Kral Frederick avcılık, şarap, kadınlar ve ziyafetleri severdi.
Shark fin soup is commonly served at Chinese weddings and banquets.
- Köpek balığı çorbası genellikle Çin'de evlenme törenlerinde ve ziyafetlerde servis edilir.
I borrowed a necklace to wear to the banquet tonight.
- Bu gece ziyafette takmak için bir kolye ödünç aldım.
Tom and Mary are having a dinner party Monday evening.
- Tom ve Mary pazartesi akşamı bir ziyafet veriyor.
I was satisfied with the steak dinner.
- Biftek ziyafetinden memnun oldum.
Tom and Mary are having a dinner party Monday evening.
- Tom ve Mary pazartesi akşamı bir ziyafet veriyor.