The puppy was a pleasure.
What is your pleasure, coffee or tea?.
Johnny pleasured Jackie orally last night.
at Congress's pleasure: whenever or as long as Congress desires.
The poor acoustics in the hall severely affected the audience's enjoyment of the concert.
- Salonun zayıf akustiği, dinleyicilerin konserden zevk almalarını ciddi şekilde olumsuz etkiledi.
Music and art can greatly contribute to the enjoyment of life.
- Müzik ve sanat, yaşam zevkine çok büyük ölçüde katkıda bulunabilirler.
He regards women as disposable pleasures rather than as meaningful pursuits.
- O, kadınları anlamlı bir meşgale olmaktan daha ziyade tek kullanımlık zevk olarak görüyor.
Few things give us as much pleasure as music.
- Birkaç şey bize müzik kadar çok zevk verir.
I like to play sport for fun not for competition.
- Sporu rekabet için değil zevk için yapıyorum.
I don't like his taste in color.
- Onun renk zevkini sevmiyorum.
You have good taste in music.
- İyi bir müzik zevkin var.
Tom's taste in music is similar to mine.
- Tom'un müzik zevki benimkine benzer.
The pain caused by love is much sweeter than any pleasure.
- Aşkın verdiği acı herhangi bir zevkten daha tatlıdır.
I appreciate sweet things and books.
- Tatlı şeyler ve kitaplardan zevk alırım.
She's jumping with joy.
- O, zevkten dört köşe oluyor.
I jumped for joy when I heard the news.
- Heberi duyduğumda zevkten dört köşe oldum.
I know why there are so many people who love chopping wood. In this activity one immediately sees the results. -- Albert EINSTEIN
- Neden odun kesmekten büyük zevk alan bu kadar çok insan olduğunu biliyorum. Bu aktivitede sonuçları hemen anında görürsünüz. -- Albert EINSTEIN
Throughout my life, I've had the great pleasure of travelling all around the world and working in many diverse nations.
- Hayatım boyunca, tüm dünyada seyahat etmekten ve birçok farklı uluslarda çalışmaktan büyük zevk aldım.
I read your new book with real delight.
- Gerçek bir zevkle kitabını okudum.
I have received your letter and read it with delight.
- Senin mektubunu aldım ve onu zevkle okudum.
This novel is fun and enjoyable.
- Bu roman eğlenceli ve zevkli.
Tom is the kind of guy that argues for fun.
- Tom zevk için tartışan insan türüdür.
We were greatly amused by her story.
- Onun hikayesinden oldukça zevk aldık.
That job gave him little gratification.
- Bu iş ona biraz zevk verdi.
She gave me a necktie which was completely to my liking.
- O bana tamamen zevkime uygun bir kravat verdi.
Tom has good taste in music.
- Tom'un iyi bir müzik zevki var.
Tom has good tastes in music.
- Tom'un müzikte iyi zevkleri vardır.
I get a kick out of life.
- Hayattan zevk alıyorum.
He gets a kick out of reckless driving.
- O dikkatsiz araç kullanmaktan çok büyük zevk alır.
Dangers give relish to an adventure.
- Tehlikeler bir maceraya zevk verir.
Danger gives relish to adventure.
- Tehlike maceraya zevk verir.
Basketbol oynamak çok eğlenceli.
- Basket oynamak çok zevklidir.