ara beni zaman zaman.
You should look after the children from time to time.
- Zaman zaman çocuklara bakmalısın.
I go to the library from time to time.
- Ben zaman zaman kütüphaneye giderim.
It was raining on and off all night long.
- Bütün gece boyunca zaman zaman yağmur yağıyordu.
Tom and Mary have been dating on and off for a year.
- Tom ve Mary bir yıldır zaman zaman çıkıyorlardı.
I fall asleep in the class every now and then.
- Zaman zaman sınıfta uyuyakalırım.
I meet him at school now and then.
- Zaman zaman okulda onunla karşılaşırım.
After all, even the gods may err at times.
- Tüm bunlardan sonra, tanrılar bile zaman zaman hata yapabilirler.
At times, I can't trust him.
- Zaman zaman, ona güvenemiyorum.
He occasionally visited me.
- O, zaman zaman beni ziyaret etti.
Fibonacci numbers show up occasionally in nature.
- Fibonacci sayıları doğada zaman zaman görünür.
I meet him at the club from time to time.
- Ben, zaman zaman onunla kulüpte karşılaşırım.
I like to have a deep conversation with a more academic person from time to time.
- Zaman zaman daha akademik biriyle detaylı bir konuşma yapmak istiyorum.
I fall asleep in the class every now and then.
- Zaman zaman sınıfta uyuyakalırım.
Even now there are occasional aftershocks.
- Şimdi bile zaman zaman artçı şoklar var.
We've met on occasion.
- Biz zaman zaman buluştuk.
He reads detective stories on occasion.
- O, zaman zaman dedektif hikayeleri okur.
I once dated a girl just like Mary.
- Bir zamanlar tam Mary gibi bir kızla çıkıyordum.
I've always dated older women.
- Her zaman yaşlı kadınlarla flört ettim.
I always get up at six.
- Her zaman altıda kalkarım.
Mother always gets up early in the morning.
- Anne her zaman sabahları erken kalkar.
When do you usually go to bed?
- Genellikle ne zaman yatarsın?
When will you return?
- Ne zaman geri döneceksin?
You must live in the present, not in the past.
- Geçmişte değil, şimdiki zamanda yaşamalısın.
There's no time like the present.
- Şimdiki zaman gibi zaman yok.
Imagine that you had a time machine.
- Bir zaman makinen olduğunu hayal et.
What time will you be back?
- Ne zaman geri döneceksin?
My grandmother never changed her style of living.
- Büyükannem yaşam tarzını hiçbir zaman değiştirmedi.
He never takes any notice of what his father says.
- O hiçbir zaman babasının söylediklerini önemsemez.
Which endings does this verb have in the present tense?
- Bu fiil geniş zamanda hangi takıları alır?
Relations between China and Japan have been tense recently.
- Çin ve Japonya arasındaki ilişkiler son zamanlarda gergin olmuştur.
From the moment he arrived there, he kept on bothering his doctor to tell him when he would be able to go home.
- Oraya vardığı andan itibaren, eve ne zaman gidebileceğini kendisine söylemesi için doktoru rahatsız etmeye devam etti.
Please drop in at my house when you have a moment.
- Lütfen zamanın olduğunda evime uğra.
What do you do in your spare time?
- Boş zamanında ne yaparsın?
Yuriko arranges flowers in her spare time.
- Yuriko boş zamanında çiçekleri düzenler.
He was cut down in his prime.
- O, en güzel zamanında öldürüldü.
Tom is now in his prime.
- Tom şu an en güzel zamanında.
Needless to say, Judy came late as usual.
- Hiç söylemeye gerek yok, her zaman olduğu gibi Judy geç geldi.
Tom and Mary were wasting time, as usual.
- Tom ve Mary her zaman olduğu gibi boşa zaman harcıyordu.
George was describing a 30 pound bass he'd caught recently after fighting it for three hours.
- George, son zamanlarda üç saatlik mücadeleden sonra yakaladığı 30 paundluk bir levreği tanımlıyordu.
When I was a child, I spent many hours reading alone in my room.
- Çocukken odamda yalnız başına kitap okuyarak çok fazla zaman geçirdim.
Whenever my uncle comes, he brings some nice things for us.
- Amcam her ne zaman gelse, o bizim için bazı güzel şeyler getirir.
Tom brings us gifts whenever he visits.
- Tom her ne zaman ziyarete gelse bize hediyeler getirir.
Which endings does this verb have in the present tense?
- Bu fiil geniş zamanda hangi takıları alır?
Tom claims he was drunk at the time.
- Tom o zaman sarhoş olduğunu iddia ediyor.
I was off duty at the time.
- Ben o zaman görevde değildim.
He always sings while having a shower.
- O her zaman duş alırken şarkı söyler.
He always sings while having a shower.
- O her zaman duşta şarkı söyler.
I want to ask them when their wedding day is.
- Ben onlara düğün günlerinin ne zaman olduğunu sormak istiyorum.
It rained heavily all day, during which time I stayed indoors.
- Tüm gün şiddetli yağmur yağdı, bu zaman zarfında evde kaldım.
When does the rainy season in Japan begin?
- Japonya'da yağışlı sezon ne zaman başlar?
When does the rainy season in Japan begin?
- Japonya'da yağmur sezonu ne zaman başlar?
When do you usually go to bed?
- Genellikle ne zaman yatarsın?
When will you return?
- Ne zaman geri döneceksin?
This works every time.
- Bu her zaman işe yarar.
Tom became tired of always having to pay the bill every time he went out with Mary.
- Tom, Mary ile birlikte her çıkışında her zaman hesabı ödemek zorunda kalmaktan usandı.
An accident may happen at any time.
- Bir kaza her zaman olabilir.
You can call me at any time.
- Beni her zaman arayabilirsin.
I am forever in trouble.
- Benim her zaman başım belada.
He who asks is a fool for five minutes, but he who does not ask remains a fool forever.
- Soran beş dakika bir aptaldır fakat sormayan her zaman bir aptal kalır.
Whenever I go abroad, I suffer from jet lag and diarrhea.
- Her ne zaman yurtdışına gitsem saat farkı ve ishalden rahatsız olurum.
Whenever my uncle comes, he brings some nice things for us.
- Amcam her ne zaman gelse, o bizim için bazı güzel şeyler getirir.
If it's not from Scotland and it hasn't been aged at least twelve years, then it isn't whisky.
- Eğer İskoçya'dan gelmiyorsa ve en az on iki yıl eskitilmediyse o zaman o, viski değildir.
It's been quite ages since we last met.
- Son karşılaştığımızdan beri oldukça uzun zaman oldu.
He occasionally visited me.
- O, zaman zaman beni ziyaret etti.
Even now there are occasional aftershocks.
- Şimdi bile zaman zaman artçı şoklar var.
He's behind the times in his methods.
- O metotlarında zamanın gerisindedir.
There are times when I find you really interesting.
- Seni gerçekten ilginç bulduğum zamanlar var.
You can move about in all directions of Space, but you cannot move about in Time.
- Neredeyse Uzayın tüm yönlerinde hareket edebilirsin ancak zaman içinde hareket edemezsin.
I'm sick and tired of you always parking in my space.
- Her zaman benim yerime park etmenden bıktım.
Go easy on Bob. You know, he's been going though a rough period recently.
- Bob'ın üzerine fazla gitmeyin.Bilirsiniz, o, son zamanlarda zor bir sürece rağmen devam etmektedir.
The goal of the center should be to train young people from other countries within a specific time period.
- Merkezin hedefi, diğer ülkelerden gelen gençleri belli bir zaman aralığında eğitmek olmalıdır.
Once upon a time there lived an emperor who was a great conqueror, and reigned over more countries than anyone in the world.
- Bir zamanlar büyük bir fatih olan bir imparator yaşardı ve dünyadaki herhangi birinden daha fazla ülkede hüküm sürdü.
There was a time when kings and queens reigned over the world.
- Kralların ve kraliçelerin dünyada hüküm sürdüğü bir zaman vardı.
Drizzt, not wasting time, quickly arrived by his halfling friend's side!.