John Bill kadar yaşlı değil; çok daha genç.
- John is not as old as Bill; he is much younger.
Daha genç kuşak şeylere farklı şekilde bakar.
- The younger generation looks at things differently.
Sam Tom'dan iki yaş küçük.
- Sam is two years younger than Tom.
Küçük erkek kardeşim TV izliyor.
- My younger brother is watching TV.
John Bill kadar yaşlı değil; çok daha genç.
- John is not as old as Bill; he is much younger.
Manzara beni daha genç günlerime geri götürdü.
- The scenery carried me back to my younger days.
O genç mi? Evet, genç.
- Is she young? Yes, she is.
John Bill kadar yaşlı değil; çok daha genç.
- John is not as old as Bill; he is much younger.
Memeliler yavrularına bakarlar.
- Mammals care for their young.
Yavrularını besleyen ve barındıran kuşların aksine balıklar yumurtalarını terk eder.
- Unlike birds, which feed and shelter their young, fish abandon their eggs.
Sam Tom'dan iki yaş küçük.
- Sam is two years younger than Tom.
Lucy'nin annesi, ona küçük kız kardeşine bakmasını söyledi.
- Lucy's mother told her to take care of her younger sister.
Yavrularını besleyen ve barındıran kuşların aksine balıklar yumurtalarını terk eder.
- Unlike birds, which feed and shelter their young, fish abandon their eggs.
Bazı hayvanlar yavrularını yerler.
- Some animals eat their young.
Tom Mary'ye en genç kızı için ne zaman bir çift yeni ayakkabı alacağını sordu.
- Tom asked Mary when she was going to buy a new pair of shoes for her youngest daughter.
Birçok genç mühendis istihdam edildi ve onlar kendilerini yeni bir bilgisayar geliştirmek için adadılar.
- Several young engineers were employed and were devoted to developing a new computer.
Yaşça kendinden küçük olanlara tepeden bakar.
- He is haughty to his juniors.
O benden beş yıl daha küçük.
- She is five years junior to me.
Onun CD'leri gençler tarafından satın alınmıyor.
- Her CDs are not bought by young people.
Gençler, kendilerini bir şeye yaşlı insanlardan daha çabuk adapte ederler.
- Young people adapt themselves to something sooner than old people.
O şarkıyı duyduğumda, gençlik günlerimi hatırlarım.
- When I hear that song, I remember my younger days.
Mektup bana gençlik günlerimi hatırlattı.
- The letter reminds me of my young days.
O, benden beş yaş küçük.
- She is five years younger than me.
Sam Tom'dan iki yaş küçük.
- Sam is two years younger than Tom.
Genç, neden birlikte bir gruba girmiyoruz?
- Junior, why don't we go into a group together?
My grandmother is a very active woman and is quite young for her age.
The lion caught a gnu to feed its young.
... >>Kevin Allocca: You were younger? >>Taylor Swift: I was, like, 13, I think. ...
... But for younger people, we need to talk about what changes are going to be occurring. ...