İki kadın parktaki bir bankta rahat ediyorlar.
- Two women are taking it easy on a bench in the park.
Seni rahat ettirebilmek için elimden gelen her şeyi yaparım.
- I'll do whatever I can to make it easy for you.
İngilizce konuşmak kolay değildir.
- Speaking English isn't easy.
Her zaman dürüst olmak kolay değildir.
- To be always honest is not easy.
Soruna basit bir çözüm muhtemelen mevcut.
- There is probably an easy solution to the problem.
Bu basit sandalye oldukça rahattır.
- This easy chair is quite comfortable.
Sami'nin her zaman kolayca ulaşabileceği hapları vardı.
- Sami always had pills within easy reach.
İstatistikler kolayca yanlış yorumlanabilir.
- Statistics are easy to misinterpret.
Bu elektronik sözlüğün işe yarar şeylerinden biri herhangi bir yere kolaylıkla taşınabilmesidir.
- The convenient thing about this electronic dictionary is that it's easy to carry anywhere.
Kendi ana dilinde doğal ses çıkarmak ve ana dilin olmayan bir dilde doğal olmayan ses çıkarmak çok kolaydır.
- It's very easy to sound natural in your own native language, and very easy to sound unnatural in your non-native language.
Radyoda doğal olarak konuşmak kolay değil.
- It is not easy to speak naturally on the radio.
Doğuştan oldukça uysal bir adam.
- He is by nature quite an easy-going man.
Tom babası kadar uysal görünüyor.
- Tom seems as easy-going as his father.