yolunda

listen to the pronunciation of yolunda
Türkçe - İngilizce
on track
right

Everything went right for me. - Benim için her şey yolunda gitti.

Everything is all right now. - Şimdi her şey yolunda.

prosperous
1. for the sake of. 2. in good order, going as it should, going well, fine. 3. in the style of, in the manner of
on foot
swimmingly
in the groove
all right, well
in the wake of
fine

I think everything's fine. - Sanırım her şey yolunda.

Everything is fine until they open Pandora's box. - Onlar Pandora'nın kutusunu açana kadar her şey yolunda.

en route
all right

It's all right with him. - Onunla işler yolunda.

Is everything all right out here? - Burada her şey yolunda mı?

going well
for the sake of
well

So far as he was concerned, things were going well. - Bildiği kadarıyla işler yolunda gidiyordu.

So far everything has been going well. - Şimdiye kadar her şey yolunda gidiyor.

in order

Everything's in order here. - Burada her şey yolunda.

Everything was in order until he came. - O gelinceye kadar her şey yolundaydı.

in the style of
in good order
going as it should
underway
on its way
enregle
favorable
yol
manner
yol
road

This road leads you there. - Bu yol sizi oraya götürür.

The drugstore is at the end of this road. - Eczane yolun sonunda.

yol
{i} path

He cleared the path of snow. - O, yoldaki karı temizledi.

It's not a road, but a path. - O bir yol değil fakat bir patika.

yol
{i} track

You are way off the track. - Sen yoldan çıkmışsın.

I think you're on the right track. - Sanırım sen doğru yoldasın.

yol
way

Fortunately they had no storms on the way. - Bereket versin ki, yolda fırtınayla karşılaşmadılar.

As they didn't know the way, they soon got lost. - Yolu bilmediklerinden, çok geçmeden kayboldular.

yolunda gitmek
to go like clockwork
yolunda gitmek
go hummingly
yolunda olmak
follow in smb.'s wake
yolcu yolunda gerek
(Atasözü) If you've got to make a journey, don't put it off; get on the road as soon as you can
yolunda gitmek
{f} bowl
yol
avenue

There's but one avenue to earn money. - Para kazanmak için sadece bir yol var.

yol
(Bilgisayar) to
yol
{i} trail

Tom and Mary are enjoying a walk along the pilgrims' trail in France. - Tom ve Meryem Fransa'daki hac yolu yürüyüşünün keyfini çıkarıyor.

Where does this trail go to? - Bu keçi yolu nereye gidiyor?

yol
{i} approach

What's the best way to approach a guy? - Bir adama yaklaşmanın en iyi yolu nedir?

We're approaching the end of our journey. - Biz yolculuğumuzun sonuna yaklaşıyoruz.

düzenli sıra ile yolunda
in order
yol
tempo
yol
purpose

What's the purpose of your trip? - Yolculuğunun amacı nedir?

yol
(Meteoroloji) trajectory
yol
(Pisikoloji, Ruhbilim) tract
yol
(Denizbilim) patway
yol
conduit
yol
carpet
yol
(İnşaat) gangway
yol
rate of speed
yol
time

If I go by air one more time, I'll have flown in an airplane five times. - Ben bir kez daha hava yoluyla gidersem uçakta beş kez uçmuş olurum.

Few roads existed in North America at that time. - O zaman Kuzey Amerika'da birkaç tane yol vardı.

yol
road; path; way; passage; course; route; channel; conduit
yol
mode

At Christmas she went out of her way to buy me a really nice model plane. - O Noel'de bana çok güzel bir uçak satın almak için yola çıktı.

yol
procedure
yol
(Matematik) contour
yol
route

I can't decide which route to take to Boston. - Boston'a hangi yoldan gideceğime karar veremiyorum.

Luckily, we found an escape route. - Neyse ki, biz bir kaçış yolu bulduk.

yol
carline
yol
device
yol
(Ticaret) remedy
yol
run

The road runs parallel to the river. - Yol nehre paralel çalışır.

I don't feel like running all the way to the station. - Canım istasyona kadar tüm yolu koşmak istemiyor.

yol
solution

Both parties took a step towards a solution. - Her iki taraf da çözüm yolunda bir adım attı.

The best solution can only be found by a process of trial and error. - En iyi çözüm yolu sadece, deneme-yanılma yöntemi ile bulunabilir.

yol
style
yol
railway track
yolunda gitmek
go right
yol
dodge
yol
method

Writing up history is a method of getting rid of the past. - Tarih yazmak, geçmişten kurtulmanın bir yoludur.

yol
lane

Do they have bike lanes on the freeways in Australia? - Avustralya otoyollarında onların bisiklet yolları var mı?

We came to a place where the road branched into two lanes. - Yolun iki şerite ayrıldığı bir yere geldik.

yol
meatus
yol
ways

People have many things to communicate and many ways to do so. - İnsanlar iletişim kurmak pek çok şeye sahiptir ve bunun için çok yola sahiptir.

Love moves in mysterious ways. - Aşk gizemli yollarda ilerler.

yol
process

The best solution can only be found by a process of trial and error. - En iyi çözüm yolu sadece, deneme-yanılma yöntemi ile bulunabilir.

yol
rule

The same rule applies to going for a journey. - Aynı kural bir yolculuğa çıkmak için de geçerlidir.

All drivers should obey the rules of the road. - Tüm sürücülerin yol kurallarına uymaları gerekir.

yol
recipe
yol
pathway
yol
course
yol
expedient
yol
order

I need your address in order to send you a present. - Sana hediye yollayabilmem için adresine ihtiyacım var.

Everything was in order until he came. - O gelinceye kadar her şey yolundaydı.

yol
streak
yol
means

He contrived a means of speaking to Nancy privately. - O, Nancy ile özel olarak konuşmanın bir yolunu buldu.

We have to use every means to persuade him. - Onu ikna etmek için her yolu kullanmalıyız.

yol
roadway
yol
principles
yol
line

I got off the bus at the end of the line. - Yolun sonunda otobüsten indim.

The liner called at Hong Kong. - Yolcu gemisi Hong Kong'a uğradı.

yol
artery
yol
tack

Why don't you try a different tack? - Neden farklı bir yol denemiyorsunuz?

yol
{i} lead

Where does this road lead to? - Bu yol nereye götürür?

Sometimes, many problems and a lot of stress can lead you to quit your job. You must learn how to handle it quickly. - Bazen çok sayıda sorun ve stres, işi bırakmanıza yol açabilir. Çabucak onunla nasıl başa çıkacağınızı öğrenmeniz gerekir.

Su testisi su yolunda kırılır
(Atasözü) The pitcher goes so often to the well that it is broken at last
her şey yolunda
all good
işler yolunda
work in the way
sindirim yolunda gaz olmak
gas in the digestive tract to be
yol
{i} wise

It is easy to be wise after the event. - Araba devrildikten sonra yol gösteren çok olur.

The future has many paths - choose wisely. - Geleceğin birçok yolu var - akıllıca seçin.

yol
way of

She flew to Europe by way of Siberia. - Sibirya yoluyla Avrupa'ya uçtu.

The way of the samurai is found in death. - Samuray'ın yolu ölümde bulunur.

yol
way for
yol
via

Reply me via mail only when you read and understand this. - Bunu okuyup anladığın zaman bana yalnızca posta yoluyla yanıt ver.

You want to go via the tunnel? - Tünel yoluyla mı gitmek istiyorsun?

yolunda gitmek
keep on track
Halep yolunda deve izi aramak
to try to find a needle in a haystack
her şey yolunda
so far so good
her şey yolunda gitti
all went hell
memleket yolunda
homeward bound
tıkırı yolunda
(someone) who's doing well, who's prospering
tıkırı yolunda olmak/gitmek
(for someone) to do well, prosper
yol
method, system
yol
bus , path , way
yol
time: Bir yol bize geldi. He came to see us once
yol
stripe (in cloth)
yol
gateway
yol
style; manner
yol
means, way; solution
yol
journey

They finished eighty miles' journey. - Onlar seksen millik yolculuğu tamamladılar.

We are going on a journey next month. - Önümüzdeki ay bir yolculuğa çıkacağız.

yol
walk

It's only a short way, so you can walk there in a few minutes. - Sadece kısa bir yol, bu yüzden birkaç dakika içinde oraya yürüyebilirsiniz.

The man didn't feel like walking all the way; so he took the bus. - Adam bütün yolu yürümek istemedi;bu yüzden otobüse bindi.

yol
rate of speed, speed (of a ship)
yol
thoroughfare
yol
outlet
yol
angle
yol
handle

Sometimes, many problems and a lot of stress can lead you to quit your job. You must learn how to handle it quickly. - Bazen çok sayıda sorun ve stres, işi bırakmanıza yol açabilir. Çabucak onunla nasıl başa çıkacağınızı öğrenmeniz gerekir.

I handled the problem the only way I knew how. - Sorunu yapma yöntemini bildiğim tek yolla ele aldım.

yol
way of behaving
yol
channel

You'll never get ahead in this place unless you go through the proper channels. - Doğru bir yol bulmadıkça bu alanda asla ileri gitmeyeceksin.

yol
itinerary

Do you have an itinerary for your business trip? - İş gezin için bir yolcu rehberin var mı?

Where can I find the itinerary for your business trip? - Senin iş gezin için yolcu rehberi nerede bulabilirim?

yol
way; road; street; path; method, manner, way; means, way; stripe; expedient
yol
cutting

We explored all possible ways of cutting expenditures. - Biz harcamaları kesme hakkında tüm olası yollarını araştırdık.

yol
purpose, end (used in either the locative or the dative): Bu yolda çok emek harcadık. We've expended a lot of effort on this. Vatan yoluna savaştılar. They fought for the sake of the fatherland
yol
plan

Tom has made plans for a trip to Boston. - Tom Boston'a bir yolculuk için planlar yaptı.

Allied military leaders found a way to defeat the Japanese plan. - Müttefik askeri liderler Japon planını yenmek için bir yol buldu.

yol
passage

They fled through a secret passageway. - Gizli bir geçit yoluyla kaçtılar.

yol
carriageway
yol
bus

The bus stopped to take up passengers. - Otobüs yolcuları almak için durdu.

The man didn't feel like walking all the way; so he took the bus. - Adam bütün yolu yürümek istemedi;bu yüzden otobüse bindi.

yol
access

The picnic area is easily accessible by road. - Piknik alanına kara yolu ile kolayca ulaşılabilir.

The town is accessible by rail. - Şehre demir yolu ile erişilebilir.

yol
beeline
yol
{i} weigh

What's the best way to lose weight? - Zayıflamak için en iyi yol nedir?

The best way to lose weight is to eat properly and get a lot of exercise. - Kilo vermenin en iyi yolu uygun şekilde yemek yemek ve çok egzersiz yapmak.

yolunda gitmek
{f} prosper
yolunda gitmek
go with a swing
yolunda gitmek
shape up
yolunda gitmek
bowl along
Türkçe - Türkçe

yolunda teriminin Türkçe Türkçe sözlükte anlamı

Yol
nukbe
Yol
sırat
Yol
(Osmanlı Dönemi) NIHLE
Yol
(Osmanlı Dönemi) NEBİYY
Yol
(Osmanlı Dönemi) ZERİA
Yol
(Osmanlı Dönemi) ARUZ
Yol
(Osmanlı Dönemi) MAHREFE
Yol
tarik
Yol
(Osmanlı Dönemi) VİRAD
Yol
(Osmanlı Dönemi) GIRAR
Yol
(Hukuk) RAH
Yolunda gitmek
(Osmanlı Dönemi) TA'KİB
yol
İçinden veya üstünden bir sıvının geçtiği, aktığı yer
yol
Karada, havada, suda bir yerden bir yere gitmek için aşılan uzaklık, tarik
yol
Davranış, tutum, gidiş veya davranış biçimi
yol
Genellikle yerleşim alanlarını bağlamak için düzeltilerek açılmış ulaşım şeridi: "Yolda oynayan çocuklara ne olduğunu sordu."- Ö. Seyfettin. İçinden veya üstünden bir sıvının geçtiği, aktığı yer
yol
Davranış, tutum, gidiş veya davranış biçimi: "Celâl Beyi sakal bırakma yolunda, kim, hangi örnek özendirdi diye çok düşünmüşümdür."- H. Taner
yol
Gaye, uğur, maksat
yol
Genellikle yerleşim alanlarını bağlamak için düzeltilerek açılmış ulaşım şeridi
yol
Yolculuk

Gemiyle yolculuk yapmayı severim. - Gemiyle yolculuk yapmayı seviyorum.

Gemiyle yolculuk yapmayı seviyorum. - Gemiyle yolculuk yapmayı severim.

yol
Uyulan ilke, sistem, usul, tarz
yol
Senaryosunu Yılmaz Güney'in yazdığı ve şerif Gören'in yönettiği, 1982 Cannes Film şenliği'nde Altın Palmiye ödülü'nü kazanan film
yol
Karada insan veya hayvanların geçmesi için açılan veya kendi kendine oluşmuş, yürümeye uygun yer: "Bahçeleri bahçelere toprak yollar bağlardı."- Ç. Altan
yol
Karada insan veya hayvanların geçmesi için açılan veya kendi kendine oluşmuş, yürümeye uygun yer
yol
Gidiş çabukluğu, hız
yol
Bir amaca ulaşmak için başvurulması gereken çare, yöntem
yol
Kez, defa
yol
Uzun çizgi
yolunda