yoldurmak

listen to the pronunciation of yoldurmak
Türkçe - İngilizce
to have (someone) pluck (a chicken, etc.)
to have (someone) pull up (a plant) by the roots
to have (one person) mulct, milk, or bleed (another) of his money
to have (one person) pull or tear out (another's hair)
yol
manner
yol
road

The drugstore is at the end of this road. - Eczane yolun sonunda.

This road leads you there. - Bu yol sizi oraya götürür.

yol
{i} path

Although each person follows a different path, our destinations are the same. - Her insan farklı bir yol izlesede, hedeflerimiz aynıdır.

Show us the straight path. - Bize doğru yolu göster.

yol
{i} track

I cross the railroad tracks every morning. - Her sabah demir yolu hattını geçerim.

My business has at last gotten on the right track. - Sonunda işim yoluna girdi.

yol
way

The motto of Twitter is The best way to discover what's new in your world. - Twitter'ın sloganı Dünyanızda nelerin yeni olduğunu keşfetmenin en iyi yolu.'dur.

Since the mid-20th century, the number of hutongs in Beijing has dropped dramatically as they are demolished to make way for new roads and buildings. - 20. yüzyılın ortalarından beri Pekin'de su kuyusu sayısı önemli ölçüde düşmüş ve yeni yol ve binalar için bir yol yapmak için yıkılmışlardır.

yol
avenue

There's but one avenue to earn money. - Para kazanmak için sadece bir yol var.

yol
(Bilgisayar) to
yol
{i} trail

Where does this trail go to? - Bu keçi yolu nereye gidiyor?

Tom and Mary are enjoying a walk along the pilgrims' trail in France. - Tom ve Meryem Fransa'daki hac yolu yürüyüşünün keyfini çıkarıyor.

yol
{i} approach

This road is the only approach to the city. - Bu yol şehre giden tek yoldur.

What's the best way to approach a guy? - Bir adama yaklaşmanın en iyi yolu nedir?

yol
tempo
yol
purpose

What's the purpose of your trip? - Yolculuğunun amacı nedir?

yol
(Meteoroloji) trajectory
yol
(Pisikoloji, Ruhbilim) tract
yol
(Denizbilim) patway
yol
conduit
yol
carpet
yol
(İnşaat) gangway
yol
rate of speed
yol
time

Whichever way you take, it'll take you the same time. - Hangi yoldan giderseniz gidin, aynı zamanda götürecektir.

What time do we leave? - Biz ne zaman yola çıkarız?

yol
road; path; way; passage; course; route; channel; conduit
yol
mode

At Christmas she went out of her way to buy me a really nice model plane. - O Noel'de bana çok güzel bir uçak satın almak için yola çıktı.

yol
procedure
yol
(Matematik) contour
yol
route

Silence prevailed along the funeral route. - Cenaze yolu boyunca sessizlik hüküm sürdü. (yaygındı)

Take the shortest route to Paris. - Paris'e en kısa yoldan gidin.

yol
carline
yol
device
yol
(Ticaret) remedy
yol
run

The road runs parallel to the river. - Yol nehre paralel çalışır.

I don't feel like running all the way to the station. - Canım istasyona kadar tüm yolu koşmak istemiyor.

yol
solution

Both parties took a step towards a solution. - Her iki taraf da çözüm yolunda bir adım attı.

The best solution can only be found by a process of trial and error. - En iyi çözüm yolu sadece, deneme-yanılma yöntemi ile bulunabilir.

yol
style
yol
railway track
yol
dodge
yol
method

Writing up history is a method of getting rid of the past. - Tarih yazmak, geçmişten kurtulmanın bir yoludur.

yol
lane

Do they have bike lanes on the freeways in Australia? - Avustralya otoyollarında onların bisiklet yolları var mı?

We came to a place where the road branched into two lanes. - Yolun iki şerite ayrıldığı bir yere geldik.

yol
meatus
yol
ways

They wanted to try new ways of living. - Onlar yaşam için yeni yollar denemek istediler.

You can get to her house in a variety of different ways. - Çeşitli farklı yollardan onun evine gidebilirsin.

yol
process

The best solution can only be found by a process of trial and error. - En iyi çözüm yolu sadece, deneme-yanılma yöntemi ile bulunabilir.

yol
rule

All drivers should obey the rules of the road. - Tüm sürücülerin yol kurallarına uymaları gerekir.

The same rule applies to going for a journey. - Aynı kural bir yolculuğa çıkmak için de geçerlidir.

yol
recipe
yol
pathway
yol
course
yol
expedient
yol
order

I need your address in order to send you a present. - Sana hediye yollayabilmem için adresine ihtiyacım var.

Hanako came all the way from Hokkaido in order to see her father. - Hanako babası görmek için Hokkaido'dan tüm yolu geldi.

yol
streak
yol
means

We must prevent a war by all possible means. - Mümkün olan tüm yollarla bir savaşı önlemeliyiz.

We have to use every means to persuade him. - Onu ikna etmek için her yolu kullanmalıyız.

yol
roadway
yol
principles
yol
line

The line was huge and stretched all the way around the block. - Sıra büyüktü ve blok etrafındaki bütün yolda uzanıyordu.

Tom knew he was crossing the line, but he couldn't help himself. - Tom demir yolu hattını geçtiğini biliyordu ama kendini tutamadı.

yol
artery
yol
tack

Why don't you try a different tack? - Neden farklı bir yol denemiyorsunuz?

yol
{i} lead

Either way will lead you to the station. - Her iki yol da seni istasyona götürecektir.

Sometimes, many problems and a lot of stress can lead you to quit your job. You must learn how to handle it quickly. - Bazen çok sayıda sorun ve stres, işi bırakmanıza yol açabilir. Çabucak onunla nasıl başa çıkacağınızı öğrenmeniz gerekir.

yol
{i} wise

The future has many paths - choose wisely. - Geleceğin birçok yolu var - akıllıca seçin.

It is easy to be wise after the event. - Araba devrildikten sonra yol gösteren çok olur.

yol
way of

She flew to Europe by way of Siberia. - Sibirya yoluyla Avrupa'ya uçtu.

He came to London by way of Siberia. - Sibirya yoluyla Londra'ya geldi.

yol
way for
yol
via

Reply me via mail only when you read and understand this. - Bunu okuyup anladığın zaman bana yalnızca posta yoluyla yanıt ver.

Tom broke up with Mary via text message. - Tom cep telefonu mesajı yoluyla Mary'den ayrıldı.

ot yoldurmak
to give a hard job, to tell sb to do something very difficult
ot yoldurmak
colloq . to put (someone) to a lot of trouble
yol
method, system
yol
bus , path , way
yol
time: Bir yol bize geldi. He came to see us once
yol
stripe (in cloth)
yol
gateway
yol
style; manner
yol
means, way; solution
yol
journey

They finished eighty miles' journey. - Onlar seksen millik yolculuğu tamamladılar.

We are going on a journey next month. - Önümüzdeki ay bir yolculuğa çıkacağız.

yol
walk

It's only a short way, so you can walk there in a few minutes. - Sadece kısa bir yol, bu yüzden birkaç dakika içinde oraya yürüyebilirsiniz.

They walked along the road three abreast. - Onlar yol boyunca üçü yan yana yürüdü.

yol
rate of speed, speed (of a ship)
yol
thoroughfare
yol
outlet
yol
angle
yol
handle

I handled the problem the only way I knew how. - Sorunu yapma yöntemini bildiğim tek yolla ele aldım.

Sometimes, many problems and a lot of stress can lead you to quit your job. You must learn how to handle it quickly. - Bazen çok sayıda sorun ve stres, işi bırakmanıza yol açabilir. Çabucak onunla nasıl başa çıkacağınızı öğrenmeniz gerekir.

yol
way of behaving
yol
channel

You'll never get ahead in this place unless you go through the proper channels. - Doğru bir yol bulmadıkça bu alanda asla ileri gitmeyeceksin.

yol
itinerary

Where can I find the itinerary for your business trip? - Senin iş gezin için yolcu rehberi nerede bulabilirim?

Do you have an itinerary for your business trip? - İş gezin için bir yolcu rehberin var mı?

yol
way; road; street; path; method, manner, way; means, way; stripe; expedient
yol
cutting

We explored all possible ways of cutting expenditures. - Biz harcamaları kesme hakkında tüm olası yollarını araştırdık.

yol
purpose, end (used in either the locative or the dative): Bu yolda çok emek harcadık. We've expended a lot of effort on this. Vatan yoluna savaştılar. They fought for the sake of the fatherland
yol
plan

Allied military leaders found a way to defeat the Japanese plan. - Müttefik askeri liderler Japon planını yenmek için bir yol buldu.

Tom has made plans for a trip to Boston. - Tom Boston'a bir yolculuk için planlar yaptı.

yol
passage

They fled through a secret passageway. - Gizli bir geçit yoluyla kaçtılar.

yol
carriageway
yol
bus

She is busy preparing for the trip. - O yolculuk için hazırlanmakla meşgul.

The bus stopped to take up passengers. - Otobüs yolcuları almak için durdu.

yol
access

The police restricted access to the road. - Polis yola girişi kısıtladı.

The picnic area is easily accessible by road. - Piknik alanına kara yolu ile kolayca ulaşılabilir.

yol
beeline
yol
{i} weigh

Tom is looking for an easy way to lose weight. - Tom kilo vermek için kolay bir yol arıyor.

The best way to lose weight is to eat properly and get a lot of exercise. - Kilo vermenin en iyi yolu uygun şekilde yemek yemek ve çok egzersiz yapmak.

Türkçe - Türkçe
Yolmak işini yaptırmak
Yol
nukbe
Yol
sırat
Yol
(Osmanlı Dönemi) NIHLE
Yol
(Osmanlı Dönemi) NEBİYY
Yol
(Osmanlı Dönemi) ZERİA
Yol
(Osmanlı Dönemi) ARUZ
Yol
(Osmanlı Dönemi) MAHREFE
Yol
tarik
Yol
(Osmanlı Dönemi) VİRAD
Yol
(Osmanlı Dönemi) GIRAR
Yol
(Hukuk) RAH
yol
İçinden veya üstünden bir sıvının geçtiği, aktığı yer
yol
Karada, havada, suda bir yerden bir yere gitmek için aşılan uzaklık, tarik
yol
Davranış, tutum, gidiş veya davranış biçimi
yol
Genellikle yerleşim alanlarını bağlamak için düzeltilerek açılmış ulaşım şeridi: "Yolda oynayan çocuklara ne olduğunu sordu."- Ö. Seyfettin. İçinden veya üstünden bir sıvının geçtiği, aktığı yer
yol
Davranış, tutum, gidiş veya davranış biçimi: "Celâl Beyi sakal bırakma yolunda, kim, hangi örnek özendirdi diye çok düşünmüşümdür."- H. Taner
yol
Gaye, uğur, maksat
yol
Genellikle yerleşim alanlarını bağlamak için düzeltilerek açılmış ulaşım şeridi
yol
Yolculuk

Gemiyle yolculuk yapmayı severim. - Gemiyle yolculuk yapmayı seviyorum.

Gemiyle yolculuk yapmayı seviyorum. - Gemiyle yolculuk yapmayı severim.

yol
Uyulan ilke, sistem, usul, tarz
yol
Senaryosunu Yılmaz Güney'in yazdığı ve şerif Gören'in yönettiği, 1982 Cannes Film şenliği'nde Altın Palmiye ödülü'nü kazanan film
yol
Karada insan veya hayvanların geçmesi için açılan veya kendi kendine oluşmuş, yürümeye uygun yer: "Bahçeleri bahçelere toprak yollar bağlardı."- Ç. Altan
yol
Karada insan veya hayvanların geçmesi için açılan veya kendi kendine oluşmuş, yürümeye uygun yer
yol
Gidiş çabukluğu, hız
yol
Bir amaca ulaşmak için başvurulması gereken çare, yöntem
yol
Kez, defa
yol
Uzun çizgi
yoldurma
Yoldurmak işi
yoldurmak