He had no choice but to run away.
- Onun kaçmaktan başka seçeneği yoktu.
You had better go to bed right away, or your cold will get worse.
- Derhal yatmaya gitsen iyi olur, yoksa soğuk algınlığın daha da kötüleşir.
He was absent owing to illness.
- O, hastalık nedeniyle yoktu.
I was absent from school because of illness.
- Hastalık nedeniyle okulda yoktum.
He has not less than 100 dollars.
- Onun 100 dolardan az parası yok.
I've got nothing to say to him.
- Ona söyleyecek hiçbir şeyim yok.
It is not necessary for you to take his advice if you don't want to.
- Siz istemiyorsanız onun tavsiyesini almanıza gerek yok.
It is not necessary to say that she is an excellent pianist.
- O'nun mükemmel bir piyanist olduğunu söylemeye gerek yok.
It's none of your business.
- Onun sizinle bir ilgisi yok.
That's none of your business.
- Sizinle bir ilgisi yok.
A nuclear war will bring about the destruction of mankind.
- Bir nükleer savaş, insanlığın yok olmasına neden olacak.
Between us there is no problem.
- Aramızda hiçbir problem yok.
Hiç paraları yok.
I'd been warned about just such a day, when the yoks would come with their white-boned fists and start knocking us about.