yoğunluğu

listen to the pronunciation of yoğunluğu
Türkçe - İngilizce
packing density
yoğun
intense

Tom became fairly fluent in French after about three years of intense study. - Yaklaşık üç yıl süren yoğun çalışmadan sonra Tom Fransızcada çok akıcı oldu.

It was July. The heat was intense. - Aylardan temmuzdu. Isı yoğundu.

yoğun
dense

The fog was so dense, we could hardly see anything. - Sis çok yoğundu, her şeyi zorlukla görebildik.

He has a very dense beard. - Onun çok yoğun bir sakalı var.

yoğun
intensive

We need to work more intensively and effectively. - Daha yoğun ve etkili çalışmamız gerekiyor.

Intensive communication between teacher and student is the key to effective teaching. - Öğretmen ve öğrenci arasındaki yoğun iletişim etkili öğretim için anahtardır.

aşırı nüfus yoğunluğu
overcrowding
yoğun
{s} hectic

The daily life can be busy, hectic and sometimes overwhelming. - Günlük yaşam, yoğun, telaşlı ve bazen ezici olabilir.

We have a hectic week ahead of us. - Önümüzde yoğun bir hafta var.

yoğun
thick

We walked through thick bushes. - Biz yoğun çalılıkların arasından yürüdük.

Before long, the ghost disappeared into a thick fog. - Çok geçmeden önce, hayalet yoğun siste kayboldu.

yoğun
rush hour

I was caught in the rush hour. - Trafiğin en yoğun olduğu zamanda yakalandım.

It's almost rush hour. - Neredeyse yoğun saatler.

yoğun
extensive

She was burned so extensively that her children no longer recognized her. - O kadar yoğun yandı ki çocukları onu artık tanımadı.

Extensive rainfall is expected throughout the region. - Bölgede yoğun sağanak bekleniyor.

yoğun
{s} busy

Tom has had a busy week. - Tom yoğun bir hafta geçirdi.

I've had a very busy morning. - Çok yoğun bir sabah geçirdim.

yoğun
{s} rich
yoğun
concentrated

I concentrated my attention on the subject. - Ben, dikkatimi konuya yoğunlaştırdım.

Taro concentrated on memorizing English words. - Taro, İngilizce kelimeleri ezberlemek üzerinde yoğunlaştı.

yoğun
dense, thick; concentrated; intense, intensive, crash
yoğun
compact
duman yoğunluğu
smoke density
duygu yoğunluğu belirtir
fever
iyon yoğunluğu
(Bilgisayar,Fizik) ion density
kemik mineral yoğunluğu
(Tıp) bone mineral density
kemik yoğunluğu
bone density
nüfus yoğunluğu
overpopulation
yoğun
crash

There was a chain-reaction crash during rush hour. - Yoğun trafikteki zincirleme bir kazaydı.

yoğun
heavy

If you had left a little earlier, you would have avoided the heavy traffic. - Biraz daha erken çıkmış olsaydın, yoğun trafikten kurtulmuş olurdun.

We took a back road to avoid the heavy traffic. - Biz yoğun trafikten kaçınmak için, bir arka yoldan gittik.

yoğun
intensively

The cat looked intensively at him with her big, round, blue eyes. - Kedi büyük, yuvarlak, mavi gözleriyle yoğun olarak ona baktı.

Yumi is studying English intensively. - Yumi yoğun biçimde İngilizce çalışıyor.

yoğun
mass
yoğun
profound
yoğun
(Tıp) condense

A cloud is condensed steam. - Bir bulut, yoğunlaşmış subuharıdır.

yoğun
condensed

A cloud is condensed steam. - Bir bulut, yoğunlaşmış subuharıdır.

yoğun
packing
yoğun
condensate
yoğun
deep

We never experience our lives more intensely than in great love and deep sorrow. - Yaşamlarımızı büyük sevgiden ve derin kederden daha yoğun bir şekilde yaşamayız.

yoğun
hard

The fog was so dense, we could hardly see anything. - Sis çok yoğundu, her şeyi zorlukla görebildik.

John, you're working too hard. Sit down and take it easy for a while. - John, çok yoğun bir şekilde çalışıyorsun. Otur ve bir süre kendini yorma.

yoğunluğu
work load
akı yoğunluğu
flux density
akım yoğunluğu
current density
atmosfer yoğunluğu
atmospheric density
baskı yoğunluğu
print density
bellek yoğunluğu
storage density
bileşen yoğunluğu
component density
bit yoğunluğu
bit density
buhar yoğunluğu
vapour density
delik yoğunluğu
hole density
efektif parçacık yoğunluğu
effective partide density
elektron yoğunluğu
electron density
elektron yoğunluğu
(Elektrik, Elektronik) density of electrons
enerji yoğunluğu
energy density
gerilme yoğunluğu
(İnşaat) stress intensity
gölge yoğunluğu
shade density
güç yoğunluğu
power density
ikamet yoğunluğu
residential density
inşaat yoğunluğu
building density
iyon yoğunluğu
ion concentration
kaydetme yoğunluğu
recording density
klor oranı yoğunluğu
(Askeri) chlorinity concentration
lezyon yoğunluğu
(Tıp) lesion density
nehir yoğunluğu
(Çevre) river density
nihai madde yoğunluğu
(Askeri) end item density
nötron yoğunluğu
neutron density
nüfus yoğunluğu
populousness
nüfus yoğunluğu fazla
thickly populated
olasılık yoğunluğu
probability density
optimum proktor yoğunluğu
optimum proctor density
paketleme yoğunluğu
packaging density
pazar satış yoğunluğu
(Ticaret) market sales concentration
piyasa yoğunluğu
(Ticaret) market density
radyasyon yoğunluğu; Uluslararası Mülteciler Kuruluşu; haberleşme göstergesi; il
(Askeri) radiation intensity; Refugees International; routing indicator; relevant information
resif yapısının yoğunluğu
(Askeri) reef concentration
silah yoğunluğu
(Askeri) gun density
su yoğunluğu
water density
sınırlama yoğunluğu
limiting density
taciz edici gaz yoğunluğu
(Askeri) harassing concentration
trafik yoğunluğu
traffic density
tuzluluk yoğunluğu
(Askeri) salinity concentration
veri yoğunluğu
data density
yapı yoğunluğu
building density
yavaşlama yoğunluğu
slowing-down density
yem yoğunluğu
(Tarım) forage density
yoğun
pea soupy
yoğun
dense; thick
yoğun
concentrated, intense, intensive
yoğun
gross
yoğun
turbid
yoğun
stiff
yoğun
crashing
yoğun
rushhour
yoğun
keen
yüzey yoğunluğu
surface density
yıldız yoğunluğu
(Bilgisayar) starfield density
yığın yoğunluğu
bulk density
çarpışma yoğunluğu
collision density
Türkçe - Türkçe

yoğunluğu teriminin Türkçe Türkçe sözlükte anlamı

Yoğun
ağır
Yoğun
derin
Yoğun
kesif
Yoğun
sıkı
Yoğun
(Osmanlı Dönemi) UKD
Yoğun
(Osmanlı Dönemi) ACÜR
nüfus yoğunluğu
Nüfus ile bu nüfusun üzerinde yaşadığı toprakların yüzölçümü arasındaki oran, nüfus kesafeti
yoğun
Etkisi güçlü olan, ağır koku vb
yoğun
Etkisi güçlü olan, ağır
yoğun
Kaba, kalın, iri
yoğun
Şişman, iri, tombul
yoğun
Artmış, çoğalmış bir durumda olan
yoğun
Kaba, kalın, iri (elek, iğne). Şişman, iri, tombul: "İtibarlı masalarda, sigaralarını içen, iri kalçalı, beyaz sarışın birtakım yoğun kadınlar..."- A. İlhan
yoğun
Hacmine oranla, ağırlığı çok olan, kesif
yoğun
tmış, çoğalmış bir durumda olan
yoğun
Koyu, ağır, kalın
yoğun
Dolu, sıkı, çok
yoğunluğu