yoğunlaştırma

listen to the pronunciation of yoğunlaştırma
Türkçe - İngilizce
condensation
thickening
concentration
(Bilgisayar) packing
consolidation
(Bilgisayar) concentrate
inspissation
{i} intensification
yoğun
intense

Tom became fairly fluent in French after about three years of intense study. - Yaklaşık üç yıl süren yoğun çalışmadan sonra Tom Fransızcada çok akıcı oldu.

Art is the most intense mode of individualism that the world has known. - Sanat dünyanın bildiği bireyciliğin en yoğun biçimidir.

yoğunlaştırmak
{f} condense
yoğun
dense

Earth is the densest planet of the Solar System. - Dünya güneş sisteminin en yoğun gezegenidir.

The fog was so dense, we could hardly see anything. - Sis çok yoğundu, her şeyi zorlukla görebildik.

yoğun
intensive

Tom is still in intensive care. - Tom hâlâ yoğun bakımda.

Intensive communication between teacher and student is the key to effective teaching. - Öğretmen ve öğrenci arasındaki yoğun iletişim etkili öğretim için anahtardır.

yoğunlaştırmak
intensify
yoğunlaştırma ekranı
intensifying screen
yoğunlaştırma yordamı
condensing routine
yoğun
{s} hectic

The daily life can be busy, hectic and sometimes overwhelming. - Günlük yaşam, yoğun, telaşlı ve bazen ezici olabilir.

Mary has a hectic schedule. - Mary'nin yoğun bir programı var.

yoğunlaştırmak
compact
yoğun
thick

We walked through thick bushes. - Biz yoğun çalılıkların arasından yürüdük.

Because of the thick fog, the street was hard to see. - Yoğun sis nedeniyle, sokağı görmek zordu.

yoğun
rush hour

There was a chain-reaction crash during rush hour. - Yoğun trafikteki zincirleme bir kazaydı.

She started early in order to avoid the rush hour. - Yoğunluğa takılmamak için erken başladı.

yoğun
extensive

She was burned so extensively that her children no longer recognized her. - O kadar yoğun yandı ki çocukları onu artık tanımadı.

Extensive rainfall is expected throughout the region. - Bölgede yoğun sağanak bekleniyor.

yoğun
{s} busy

Tom has had a busy week. - Tom yoğun bir hafta geçirdi.

I'm very busy this week. - Ben bu hafta çok yoğunum.

yoğun
{s} rich
yoğunlaştırmak
{f} thicken
yoğun
concentrated

I concentrated all my energies on the problem. - Tüm enerjimi sorun üzerinde yoğunlaştırdım.

Tom concentrated on his work. - Tom işine yoğunlaştı.

yoğun
dense, thick; concentrated; intense, intensive, crash
yoğun
compact
yoğun
crash

There was a chain-reaction crash during rush hour. - Yoğun trafikteki zincirleme bir kazaydı.

yoğun
heavy

He took a detour to avoid the heavy traffic. - Yoğun trafikten kaçınmak için tali yoldan gitti.

We took a back road to avoid the heavy traffic. - Biz yoğun trafikten kaçınmak için, bir arka yoldan gittik.

yoğun
intensively

The cat looked intensively at him with her big, round, blue eyes. - Kedi büyük, yuvarlak, mavi gözleriyle yoğun olarak ona baktı.

I've started exercising more intensively for a shorter amount of time. - Ben kısa bir süre için daha yoğun egzersiz yapmaya başladım.

yoğun
mass
yoğun
profound
yoğun
(Tıp) condense

A cloud is condensed steam. - Bir bulut, yoğunlaşmış subuharıdır.

yoğun
condensed

A cloud is condensed steam. - Bir bulut, yoğunlaşmış subuharıdır.

yoğun
packing
yoğunlaştırmak
pack
yoğunlaştırmak
(Denizbilim) compress
yoğun
condensate
yoğun
deep

We never experience our lives more intensely than in great love and deep sorrow. - Yaşamlarımızı büyük sevgiden ve derin kederden daha yoğun bir şekilde yaşamayız.

yoğun
hard

We were late for school because it was raining hard. - Yoğun yağmur yağdığı için okula geç kaldık.

Because of the thick fog, the street was hard to see. - Yoğun sis nedeniyle, sokağı görmek zordu.

yoğunlaştırmak
{f} concentrate
yoğunlaştırmak
inspissate
yoğun
pea soupy
yoğun
dense; thick
yoğun
concentrated, intense, intensive
yoğun
gross
yoğun
turbid
yoğun
stiff
yoğun
crashing
yoğun
rushhour
yoğun
keen
yoğunlaştırmak
to make (something) intense, intensify; to increase, step up
yoğunlaştırmak
to make (something) dense, densen; to make (something) thick, thicken
yoğunlaştırmak
to condense, to thicken, to concentrate; to intensify
Türkçe - Türkçe
Yoğunlaştırmak işi
(Hukuk) TEKSİF
Yoğun
ağır
Yoğun
derin
Yoğun
kesif
Yoğun
sıkı
Yoğun
(Osmanlı Dönemi) UKD
Yoğun
(Osmanlı Dönemi) ACÜR
yoğun
Etkisi güçlü olan, ağır koku vb
yoğun
Etkisi güçlü olan, ağır
yoğun
Kaba, kalın, iri
yoğun
Şişman, iri, tombul
yoğun
Artmış, çoğalmış bir durumda olan
yoğun
Kaba, kalın, iri (elek, iğne). Şişman, iri, tombul: "İtibarlı masalarda, sigaralarını içen, iri kalçalı, beyaz sarışın birtakım yoğun kadınlar..."- A. İlhan
yoğun
Hacmine oranla, ağırlığı çok olan, kesif
yoğun
tmış, çoğalmış bir durumda olan
yoğun
Koyu, ağır, kalın
yoğun
Dolu, sıkı, çok
yoğunlaştırmak
Yoğun duruma getirmek, teksif etmek
yoğunlaştırma