A cloud is condensed steam.
- Bir bulut, yoğunlaşmış subuharıdır.
All your problems are concentrated in your heart, so you just need to examine yourself.
- Tüm sorunlarınız kalbinizde yoğunlaşmıştır, bu nedenle kendiniz incelemelisiniz.
A cloud is condensed steam.
- Bir bulut, yoğunlaşmış subuharıdır.
Far from stopping, the storm became much more intense.
- Fırtınanın durması söyle dursun, çok daha fazla yoğunlaştı.
Tom is a very intense person.
- Tom çok yoğun bir kişi.
The mist was so dense that I could not see even an inch ahead.
- Sis o kadar yoğundu ki bir inç önümü bile göremiyordum.
The fog was so dense, we could hardly see anything.
- Sis çok yoğundu, her şeyi zorlukla görebildik.
Tom is still in intensive care.
- Tom hâlâ yoğun bakımda.
Intensive communication between teacher and student is the key to effective teaching.
- Öğretmen ve öğrenci arasındaki yoğun iletişim etkili öğretim için anahtardır.
Tom had a hectic week.
- Tom yoğun bir hafta geçirdi.
We have a hectic week ahead of us.
- Önümüzde yoğun bir hafta var.
Boil the soup down until it becomes thick.
- Çorba yoğunlaşana kadar kaynatın.
Because of the thick fog, the street was hard to see.
- Yoğun sis nedeniyle, sokağı görmek zordu.
She started early in order to avoid the rush hour.
- Yoğunluğa takılmamak için erken başladı.
There was a chain-reaction crash during rush hour.
- Yoğun trafikteki zincirleme bir kazaydı.
Extensive rainfall is expected throughout the region.
- Bölgede yoğun sağanak bekleniyor.
She was burned so extensively that her children no longer recognized her.
- O kadar yoğun yandı ki çocukları onu artık tanımadı.
I have rather a busy afternoon in front of me.
- Önümde oldukça yoğun bir öğleden sonram var.
Tom has had a busy week.
- Tom yoğun bir hafta geçirdi.
She concentrated on one thing.
- O bir şey üzerinde yoğunlaştı.
I concentrated all my energies on the problem.
- Tüm enerjimi sorun üzerinde yoğunlaştırdım.
There was a chain-reaction crash during rush hour.
- Yoğun trafikteki zincirleme bir kazaydı.
We took a back road to avoid the heavy traffic.
- Biz yoğun trafikten kaçınmak için, bir arka yoldan gittik.
We stayed home for Christmas, so as to avoid heavy traffic.
- Biz yoğun trafikten kaçınmak amacıyla, Noel için evde kaldık.
I've started exercising more intensively for a shorter amount of time.
- Ben kısa bir süre için daha yoğun egzersiz yapmaya başladım.
Yumi is studying English intensively.
- Yumi yoğun biçimde İngilizce çalışıyor.
A cloud is condensed steam.
- Bir bulut, yoğunlaşmış subuharıdır.
A cloud is condensed steam.
- Bir bulut, yoğunlaşmış subuharıdır.
We never experience our lives more intensely than in great love and deep sorrow.
- Yaşamlarımızı büyük sevgiden ve derin kederden daha yoğun bir şekilde yaşamayız.
The fog was so dense, we could hardly see anything.
- Sis çok yoğundu, her şeyi zorlukla görebildik.
John, you're working too hard. Sit down and take it easy for a while.
- John, çok yoğun bir şekilde çalışıyorsun. Otur ve bir süre kendini yorma.