Tom has congestive heart failure.
- Tom'un konjestif kalp yetmezliği var.
Tom died of heart failure on October twentieth at the age of 93.
- Tom, yirmi Ekim'de 93 yaşında kalp yetmezliğinden öldü.
Have you finished yet?.
Wiktionary is yet another reason to be cheerful.
K-2 is yet higher than this.
I thought I knew you, yet how wrong I was.
The workers went to the factory early and are striking yet.
O henüz geri gelmedi. Kaza geçirmiş olabilir.
- He isn't back yet. He may have had an accident.
Romanın son sayfasını henüz okumadım.
- I haven't read the final page of the novel yet.
Bildiğim kadarıyla, o hâlâ bekâr.
- As far as I know, she has not yet married.
Aptal! Seni sevdiğini söylediğinde dürüst olmuyor. Hâlâ anlamadın mı? O, tam bir altın arayıcısı.
- Idiot! She's not being honest when she says she loves you. Haven't you figured it out yet? She's just a gold digger.
Şu anda, yine de görüş birliğine varılmalı.
- At present, consensus has yet to be reached.
Güneş parlıyordu, yine de hava soğuktu.
- The sun was shining, yet it was cold.
Hatta biz onu henüz tartışmadık.
- We haven't even discussed that yet.
Sonunda gerçeği öğrenecek.
- He is yet to know the truth.
Sonunda soğuk algınlığın bitti mi?
- Are you over your cold yet?
Şimdiye kadar ondan bir kelime duymadım.
- I have not heard a word from him as yet.
Sömürge şimdiye kadar bağımsızlık ilan etmedi.
- The colony has not declared independence as yet.
Tom şimdiye dek Boston'a gitmedi.
- Tom hasn't yet been to Boston.
Şimdiye dek benim hakkımda Tom'la konuştun mu?
- Did you talk to Tom about me yet?
Oysa, onun sıkıntıları bitmedi.
- Yet, his troubles are not over.
Richter ölçeğine göre büyüklüğü 5.0'ı aşan beş sarsıntı sadece bu hafta Japonya sarstı, ancak bilim adamları beklenen en büyük artçının henüz vurmadığı konusunda uyarıyorlar.
- Five tremors in excess of magnitude 5.0 on the Richter scale have shaken Japan just this week, but scientists are warning that the largest expected aftershock has yet to hit.
Tanrım, bana iffet ve ölçülülük ver, ancak henüz değil.
- God, please give me chastity and continence, but not yet.
Şimdilik her şey yolunda gidiyor.
- As yet, everything has been going well.
Şimdiye kadar ondan bir kelime duymadım.
- I have not heard a word from him as yet.
Tom'un şu anda onu yapmak için hazır olduğundan emin değilim.
- I'm not sure Tom is ready to do that yet.
Elvis'in şu anda yaşadığına inanıyorum.
- I believe Elvis yet lives.
Ondan hoşlanmamak için Tom'u henüz yeterince iyi tanımıyorum
- I don't know Tom well enough to dislike him yet.
Tom henüz yeterince yaşlı olmadığının söylenmesinden hoşlanmıyor.
- Tom doesn't like being told he's not old enough yet.
Arkadaşım henüz bir iPad almamam gerektiğini fakat Apple'ın rakiplerinin ne konuşacaklarını görünceye kadar beklememi tavsiye etti.
- My friend recommended that I shouldn't buy an iPad yet, but to wait until I see what Apple's competitors come out with.
Henüz emin değilim fakat sanırım bir öğretmen olacağım.
- I'm not sure yet, but I think I'll become a teacher.
Gilbert gene geç kaldı.
- Gilbert is late yet again.
Tom henüz kalkmadı. O genellikle 7.30'a kadar yatakta kalır.
- Tom isn't up yet. He usually stays in bed until 7:30.
Tepenin üstüne ulaştığımızda rüzgar daha da sert esti.
- The wind blew harder yet when we reached the top of the hill.
Tepenin üstüne ulaştığımızda rüzgar daha da sert esti.
- The wind blew harder yet when we reached the top of the hill.
Karısının yeşil noktalarla kaplanmış yüzünü görünce kalp krizi geçirdi. Katil salatalığın bir kurbanı daha!
- Seeing the face of his wife covered in green spots, he had a heart attack. Yet another victim of the killer cucumber!
Şu ana kadar Tom'u buldular mı?
- Have they found Tom yet?
Bill, şu ana kadar Spot'u yürüyüşe çıkardın mı?
- Bill, did you take Spot for a walk yet?
Bay Saito'yu simaen biliyorum ama henüz onunla tanışmadım.
- I know Mr. Saito by sight, but I haven't met him yet.
Uzun süredir Fransızca öğreniyorum ama henüz akıcı değilim.
- I've been studying French for a long time, but I'm not yet fluent.
Tom bir öküz kadar güçlü ama buna rağmen bir korkak.
- Tom's as strong as an ox, yet nevertheless is a coward.