yetişmek teriminin Türkçe İngilizce sözlükte anlamı
- catch
Sally was absent from school for two weeks, so she has to work hard to catch up with her class.
- Sally iki haftadır okulda yok, bu yüzden sınıfa yetişmek için çok sıkı çalışmak zorunda.
I quickened my steps to catch up with her.
- Ona yetişmek için adımlarımı hızlandırdım.
- grow
Plants need sunlight to grow.
- Bitkilerin yetişmek için güneş ışığına ihtiyacı var.
- to reach, to attain; to catch; to catch sb up, to catch up (with sb); to keep up (with sb/sth); to suffice; to grow; to grow up, to be brought up; to come to the help of
- catch up on
- to catch up with, go fast enough to join
- to catch, make, get to (a place) in time; to be in time for: Sekiz buçuk vapuruna yetişebildim. I was able to make the eight-thirty boat
- pull up
- overtake
- run smb. close
- to suffice, be sufficient, be enough
- draw up
- (for something) to be ready or finished by (a specified time)
- (for a plant) to grow: Manolyalar burada iyi yetişir. Magnolias grow well here
- pull up to
- come up with
- to reach, get up to, get as far as: Boyum o rafa yetişmez. I'm not tall enough to reach that shelf. Bu ip ikinci kata kadar yetişir. This rope'll reach the second floor
- (for a person or animal) to grow up, be raised
- keep up with
I had to study hard to keep up with the other students.
- Diğer öğrencilere yetişmek için çalışmak zorundaydım.
I have to study hard to keep up with the other students.
- Diğer öğrencilere yetişmek için çok çalışmak zorundayım.
- reach
Tom was too short to reach the top shelf.
- Tom üst rafa yetişmek için çok kısaydı.
- pull up with
- catch up
Tom ran like crazy to catch up with Mary.
- Tom Mary'ye yetişmek için deli gibi koştu.
I quickened my steps to catch up with her.
- Ona yetişmek için adımlarımı hızlandırdım.
- hand up
- to be able to do, manage to do (a specified amount of work)
- to be educated: Cem, Galatasaray'dan yetişti. Cem was educated at Galatasaray
- to arrive in time (to help one); to come to one's aid in time
- equal
- to be old enough to have known, have been born in time to know; to live long enough to know: Ne günlere yetiştik! What times have I lived to see! O büyükbabasına yetişemedi. He wasn't born in time to know his grandfather. Yetiş!/Yetişin! Help! Yetişme! I hope you die! Yetişmeyesi! I hope he dies!
- get
I had to catch the first train this morning to get here in time.
- Buraya zamanında gelmek için bu sabah ilk trene yetişmek zorundaydım.
You'll have to get a move on if you want to catch the train.
- Eğer trene yetişmek istiyorsan derhal hareket etmelisin.
- do
- attain to
- brought up
- be brought up
- to be brought up
- keep up
I couldn't run fast enough to keep up with them.
- Onlara yetişmek için yeterince hızlı koşamadım.
I had to study hard to keep up with the other students.
- Diğer öğrencilere yetişmek için çalışmak zorundaydım.
- suffice
- get on for
- train
We have enough time to catch the train.
- Trene yetişmek için yeterli zamanımız var.
He dashed to catch the last train.
- Son trene yetişmek için hızlı koştu.
- arrive
- grow up
- get up to
- catch up with
I quickened my steps to catch up with her.
- Ona yetişmek için adımlarımı hızlandırdım.
She ran very fast to catch up with the other members.
- O, diğer üyelere yetişmek için çok hızlı koştu.
- keep pace with
- blossom
- extend
- range
- yetişmek (yetmek)
- suffice
- imdadına yetişmek
- rescue
- yetişme
- upbringing
- (bir yerde) yetişmek
- range
- hızır gibi yetişmek
- a godsend
- hızır gibi yetişmek
- come as a godsend
- yetişme
- nurture
- yetiş
- got on for
- yetiş
- get on for
- yetiş
- {f} overtaken
- yetiş
- overtook
- yetiş
- overtake
If you hurry, you will soon overtake her.
- Eğer acele edersen yakında ona yetişirsin.
If you hurry, you will overtake him.
- Acele edersen ona yetişirsin.
- yetiş
- catch up
You walk on and I will catch up with you later.
- Sen ilerle ve ben sana daha sonra yetişirim.
He'll soon catch up with Tom.
- O yakında Tom'a yetişecek.
- yetiş
- grown at
- Hızır gibi yetişmek
- to come as a godsend, come to the rescue at the right moment
- Hızır gibi yetişmek
- to be a godsend, to come as a godsend
- bol yetişmek
- luxuriate
- dar yetişmek barely
- to get (to a place) in time
- imdada yetişmek
- stand in the breach
- imdadına yetişmek
- come to help
- imdadına yetişmek
- succor
- imdadına yetişmek
- help
- imdadına yetişmek
- to come to the help of, to come to sb's rescue, to succour, to succor
- imdadına yetişmek
- succour [Brit.]
- imdata yetişmek
- to come to someone's rescue
- kapalı yetişmek
- to be brought up without having much contact with other people
- kıtı kıtına yetişmek
- to be barely sufficient
- kıtı kıtına yetişmek
- to be just barely enough to go around
- son anda yetişmek
- cut it fine
- son dakikada yetişmek
- touch-and-go
- ucu ucuna yetişmek
- cut it fine
- yardımına yetişmek
- to come to (someone's) aid
- yetişme
- cultivation