yetişme teriminin Türkçe İngilizce sözlükte anlamı
- upbringing
- cultivation
- nurture
- yetişmek
- catch
I had to run to catch up with Tom.
- Tom'a yetişmek için koşmak zorunda kaldım.
I quickened my steps to catch up with her.
- Ona yetişmek için adımlarımı hızlandırdım.
- yetişmek
- grow
Plants need sunlight to grow.
- Bitkilerin yetişmek için güneş ışığına ihtiyacı var.
- yetişme ortamı
- habitat
Their habitat is threatened by deforestation.
- Onların yetişme ortamı ormansızlaşma tarafından tehdit ediliyor.
- yetişmek
- catch up
Tom ran like crazy to catch up with Mary.
- Tom Mary'ye yetişmek için deli gibi koştu.
I quickened my steps to catch up with her.
- Ona yetişmek için adımlarımı hızlandırdım.
- yetişmek
- get
I had to catch the first train this morning to get here in time.
- Buraya zamanında gelmek için bu sabah ilk trene yetişmek zorundaydım.
You'll have to get a move on if you want to catch the train.
- Eğer trene yetişmek istiyorsan derhal hareket etmelisin.
- yetişmek
- {f} reach
Tom was too short to reach the top shelf.
- Tom üst rafa yetişmek için çok kısaydı.
- yetişmek
- to reach, to attain; to catch; to catch sb up, to catch up (with sb); to keep up (with sb/sth); to suffice; to grow; to grow up, to be brought up; to come to the help of
- yetişmek
- do
- yetişmek
- {f} overtake
- yetişmek
- draw up
- yetişmek
- attain to
- yetişmek
- brought up
- yetişmek
- be brought up
- yetişmek
- to be brought up
- yetişmek
- keep up
I must study hard in order to keep up with him.
- Ona yetişmek için çok çalışmalıyım.
I had to study hard to keep up with the other students.
- Diğer öğrencilere yetişmek için çalışmak zorundaydım.
- yetişmek
- suffice
- yetişmek
- get on for
- yetiş
- got on for
- yetiş
- get on for
- yetiş
- {f} overtaken
- yetiş
- overtook
- yetiş
- overtake
If you hurry, you will soon overtake her.
- Eğer acele edersen yakında ona yetişirsin.
If you hurry, you will overtake him.
- Acele edersen ona yetişirsin.
- yetiş
- catch up
I had to run to catch up with Tom.
- Tom'a yetişmek için koşmak zorunda kaldım.
You walk on and I will catch up with you later.
- Sen ilerle ve ben sana daha sonra yetişirim.
- yetiş
- grown at
- yetişmek
- keep up with
I must study hard in order to keep up with him.
- Ona yetişmek için çok çalışmalıyım.
I had to study hard to keep up with the other students.
- Diğer öğrencilere yetişmek için çalışmak zorundaydım.
- yetişmek
- train
We have enough time to catch the train.
- Trene yetişmek için yeterli zamanımız var.
He hurried so as to be in time for the train.
- Trene zamanında yetişmek için acele etti.
- yetişmek
- arrive
- yetişmek
- grow up
- yetişmek
- get up to
- yetişmek
- catch up with
Sally was absent from school for two weeks, so she has to work hard to catch up with her class.
- Sally iki haftadır okulda yok, bu yüzden sınıfa yetişmek için çok sıkı çalışmak zorunda.
She ran very fast to catch up with the other members.
- O, diğer üyelere yetişmek için çok hızlı koştu.
- yetişmek
- keep pace with
- yetişmek
- blossom
- yetişmek
- {f} equal
- ağaçta yetişme
- growing on the tree
- erken yetişme
- precocity
- erken yetişme
- precociousness
- meslekten yetişme
- (someone) who's learned his occupation by doing it (rather than learning it through academic training)
- meslekten yetişme
- professional
- meslekten yetişme kimse
- professional
- meslekten yetişme memur
- (Ticaret) career employee
- tekrar yetişme
- regrowth
- yetişmek
- catch up on
- yetişmek
- to catch up with, go fast enough to join
- yetişmek
- to catch, make, get to (a place) in time; to be in time for: Sekiz buçuk vapuruna yetişebildim. I was able to make the eight-thirty boat
- yetişmek
- pull up
- yetişmek
- run smb. close
- yetişmek
- to suffice, be sufficient, be enough
- yetişmek
- (for something) to be ready or finished by (a specified time)
- yetişmek
- (for a plant) to grow: Manolyalar burada iyi yetişir. Magnolias grow well here
- yetişmek
- pull up to
- yetişmek
- come up with
- yetişmek
- to reach, get up to, get as far as: Boyum o rafa yetişmez. I'm not tall enough to reach that shelf. Bu ip ikinci kata kadar yetişir. This rope'll reach the second floor
- yetişmek
- (for a person or animal) to grow up, be raised
- yetişmek
- pull up with
- yetişmek
- hand up
- yetişmek
- to be able to do, manage to do (a specified amount of work)
- yetişmek
- to be educated: Cem, Galatasaray'dan yetişti. Cem was educated at Galatasaray
- yetişmek
- to arrive in time (to help one); to come to one's aid in time
- yetişmek
- to be old enough to have known, have been born in time to know; to live long enough to know: Ne günlere yetiştik! What times have I lived to see! O büyükbabasına yetişemedi. He wasn't born in time to know his grandfather. Yetiş!/Yetişin! Help! Yetişme! I hope you die! Yetişmeyesi! I hope he dies!
- yetişmek
- extend
- yetişmek
- range
- çekirdekten yetişme
- (someone) who started learning or doing (something) when he/she was just a child: Hıdır çekirdekten yetişme bir marangoz. Hıdır's been carpentering ever since he was a kid
- çekirdekten yetişme
- by trade
- çekirdekten yetişme
- trained from the cradle