yetişme

listen to the pronunciation of yetişme
Türkçe - İngilizce
upbringing
cultivation
nurture
yetişmek
catch

Tom ran like crazy to catch up with Mary. - Tom Mary'ye yetişmek için deli gibi koştu.

You'll have to get a move on if you want to catch the train. - Eğer trene yetişmek istiyorsan derhal hareket etmelisin.

yetişmek
grow

Plants need sunlight to grow. - Bitkilerin yetişmek için güneş ışığına ihtiyacı var.

yetişme ortamı
habitat

Their habitat is threatened by deforestation. - Onların yetişme ortamı ormansızlaşma tarafından tehdit ediliyor.

yetişmek
catch up

I had to run to catch up with Tom. - Tom'a yetişmek için koşmak zorunda kaldım.

Sally was absent from school for two weeks, so she has to work hard to catch up with her class. - Sally iki haftadır okulda yok, bu yüzden sınıfa yetişmek için çok sıkı çalışmak zorunda.

yetişmek
get

You'll have to get a move on if you want to catch the train. - Eğer trene yetişmek istiyorsan derhal hareket etmelisin.

I had to catch the first train this morning to get here in time. - Buraya zamanında gelmek için bu sabah ilk trene yetişmek zorundaydım.

yetişmek
{f} reach

Tom was too short to reach the top shelf. - Tom üst rafa yetişmek için çok kısaydı.

yetişmek
to reach, to attain; to catch; to catch sb up, to catch up (with sb); to keep up (with sb/sth); to suffice; to grow; to grow up, to be brought up; to come to the help of
yetişmek
do
yetişmek
{f} overtake
yetişmek
draw up
yetişmek
attain to
yetişmek
brought up
yetişmek
be brought up
yetişmek
to be brought up
yetişmek
keep up

I have to study hard to keep up with the other students. - Diğer öğrencilere yetişmek için çok çalışmak zorundayım.

I had to study hard to keep up with the other students. - Diğer öğrencilere yetişmek için çalışmak zorundaydım.

yetişmek
suffice
yetişmek
get on for
yetiş
got on for
yetiş
get on for
yetiş
{f} overtaken
yetiş
overtook
yetiş
overtake

If you hurry, you will overtake him. - Acele edersen ona yetişirsin.

If you hurry, you will soon overtake her. - Eğer acele edersen yakında ona yetişirsin.

yetiş
catch up

I quickened my steps to catch up with her. - Ona yetişmek için adımlarımı hızlandırdım.

I'll catch up with you later. - Daha sonra size yetişirim.

yetiş
grown at
yetişmek
keep up with

I couldn't run fast enough to keep up with them. - Onlara yetişmek için yeterince hızlı koşamadım.

I must study hard in order to keep up with him. - Ona yetişmek için çok çalışmalıyım.

yetişmek
train

He hurried so as to be in time for the train. - Trene zamanında yetişmek için acele etti.

He dashed to catch the last train. - Son trene yetişmek için hızlı koştu.

yetişmek
arrive
yetişmek
grow up
yetişmek
get up to
yetişmek
catch up with

Sally was absent from school for two weeks, so she has to work hard to catch up with her class. - Sally iki haftadır okulda yok, bu yüzden sınıfa yetişmek için çok sıkı çalışmak zorunda.

Tom ran like crazy to catch up with Mary. - Tom Mary'ye yetişmek için deli gibi koştu.

yetişmek
keep pace with
yetişmek
blossom
yetişmek
{f} equal
ağaçta yetişme
growing on the tree
erken yetişme
precocity
erken yetişme
precociousness
meslekten yetişme
(someone) who's learned his occupation by doing it (rather than learning it through academic training)
meslekten yetişme
professional
meslekten yetişme kimse
professional
meslekten yetişme memur
(Ticaret) career employee
tekrar yetişme
regrowth
yetişmek
catch up on
yetişmek
to catch up with, go fast enough to join
yetişmek
to catch, make, get to (a place) in time; to be in time for: Sekiz buçuk vapuruna yetişebildim. I was able to make the eight-thirty boat
yetişmek
pull up
yetişmek
run smb. close
yetişmek
to suffice, be sufficient, be enough
yetişmek
(for something) to be ready or finished by (a specified time)
yetişmek
(for a plant) to grow: Manolyalar burada iyi yetişir. Magnolias grow well here
yetişmek
pull up to
yetişmek
come up with
yetişmek
to reach, get up to, get as far as: Boyum o rafa yetişmez. I'm not tall enough to reach that shelf. Bu ip ikinci kata kadar yetişir. This rope'll reach the second floor
yetişmek
(for a person or animal) to grow up, be raised
yetişmek
pull up with
yetişmek
hand up
yetişmek
to be able to do, manage to do (a specified amount of work)
yetişmek
to be educated: Cem, Galatasaray'dan yetişti. Cem was educated at Galatasaray
yetişmek
to arrive in time (to help one); to come to one's aid in time
yetişmek
to be old enough to have known, have been born in time to know; to live long enough to know: Ne günlere yetiştik! What times have I lived to see! O büyükbabasına yetişemedi. He wasn't born in time to know his grandfather. Yetiş!/Yetişin! Help! Yetişme! I hope you die! Yetişmeyesi! I hope he dies!
yetişmek
extend
yetişmek
range
çekirdekten yetişme
(someone) who started learning or doing (something) when he/she was just a child: Hıdır çekirdekten yetişme bir marangoz. Hıdır's been carpentering ever since he was a kid
çekirdekten yetişme
by trade
çekirdekten yetişme
trained from the cradle
Türkçe - Türkçe
Yetişmek işi
(Osmanlı Dönemi) İNKİŞAF
(Osmanlı Dönemi) İSTİKFAF
(Osmanlı Dönemi) VEFA
gelme
Yetişmek
(Osmanlı Dönemi) MEBLAĞ
Yetişmek
(Osmanlı Dönemi) NÜVBE
Yetişmek
(Osmanlı Dönemi) HAZB
Yetişmek
(Osmanlı Dönemi) MUSADEFE
Yetişmek
(Osmanlı Dönemi) LEHAK
Yetişmek
(Osmanlı Dönemi) EDD
Yetişmek
ulaşmak
Yetişmek
üremek
Yetişmek
büyümek
yetişmek
Yardım etmek, yardımına koşmak: "Tam o sırada talih imdadıma yetişti."- R. H. Karay
yetişmek
Vakit bulmak, yapabilmek
yetişmek
Ulaşmak, ermek, vasıl olmak: "Gâvur Ali kahvedeki cemaate hiçbir şey söylemeden küçük çobanla uzaklaştı, bir nefeste ağıla yetişti."- Ö. Seyfettin
yetişmek
Üremek, büyümek, olmak
yetişmek
Vaktinde varmak, vaktinde bulunmak
yetişmek
Değmek, uzanıp dokunabilmek
yetişmek
Bir işe başlamış olanlara veya gidenlere sonradan katılmak: "Kadınlar, derme çatma ayakkabılarıyla onlara zor yetişebiliyorlardı."- Y. K. Karaosmanoğlu
yetişmek
Bir zamanda yaşamış olmak, bir zamanı veya kimseyi görmüş olmak
yetişmek
Bir işe başlamış olanlara veya gidenlere sonradan katılmak
yetişmek
İş görebilecek yaşa gelmek, büyümek
yetişmek
Eğitim görmüş olmak, öğrenmek, gelişmek
yetişmek
Yetmek, yeter olmak, kâfi gelmek
yetişmek
Ulaşmak, ermek, vasıl olmak
yetişmek
Vaktinde tamam olmak, bitmek, hazırlanmak, hazır olmak
yetişmek
Yardım etmek, yardımına koşmak
yetişmek
Vaktinde varmak, vaktinde bulunmak: "Öteki tünelle gelseler de vapura yetişeceklerini bilirlerdi."- A. Ş. Hisar
yetişmek
Bir zamanda yaşamış olmak, bir zamanı veya kimseyi görmüş olmak: "Bol zamanına yetişti de, ben onu böyle şımarık büyüttüm."- P. Safa. Üremek, büyümek, olmak: "Şu Marmara kıyılarında o sene bol meyve yetişmişti."- S. F. Abasıyanık
yetişmek
Tamam olmak, bitmek, hazırlanmak, hazır olmak
yetişmek
Eğitim görmüş olmak, öğrenmek, gelişmek: "İşte bu kadronun içinde yetişecektim ben."- Y. Z. Ortaç. İş görebilecek yaşa gelmek, büyümek
yetişme