yetersizlik teriminin Türkçe İngilizce sözlükte anlamı
- inability
- inadequacy
- insufficiency
- paucity
- inadequateness
- shortcoming
- incompetency
- lack
- scuba diving
- failure
- footlessness
- inefficacious
- ineffectiveness
- nonability
- (Politika, Siyaset) inefficiency
- inadequacy in
- unsatisfactoriness
- incapableness
- inefficacy
- disability
- slimness
- disablement
- insufficiency, inadequacy
- lack of sufficient qualifications (for a job)
- slenderness
- incompetence
- handicap
- poverty
- deficiency
- scantiness
- spareness
- scantness
- poorness
- insufficiency, inadequacy, deficiency; incapacity, incompetence, inability
- littleness
- incapability
- flimsiness
- incapacity
- meagerness
- inconclusiveness
- ınability
- inaptitude
- incompelence
- incompetent
- yetersiz
- {s} inadequate
Our school facilities are inadequate for foreign students.
- Okul olanaklarımız yabancı öğrenciler için yetersizdir.
Nutrition is inadequate in some poor areas.
- Bazı fakir bölgelerde beslenme yetersiz.
- yetersiz
- {s} scanty
- yetersizlik duygusu
- feeling of inadequacy
- yetersizlik hissi
- (Tıp) feeling of inadequacy
- yetersiz
- meager
It was difficult to live on his meager earnings.
- Onun yetersiz kazançlarıyla yaşamak zordu.
- yetersiz
- deficient
My car is deficient in horsepower.
- Arabam beygir gücünde yetersiz.
- yetersiz
- {s} incompetent
Ted is incompetent to teach English.
- Ted İngilizce öğretmekte yetersiz.
- yetersiz
- insufficient
There is insufficient light to take pictures.
- Fotoğraf çekmek için yetersiz ışık var.
The Japanese are often criticized for being inward looking and insufficiently international in their outlook.
- Japonya görünüşte içe dönük ve yetersiz uluslararası yapıya sahip olduğundan dolayı sık sık eleştirilmektedir.
- yetersiz
- poorly
It's no wonder Tom's sleeping poorly; he drinks up to twelve cups of coffee a day.
- Tom'un yetersiz uyuması şaşılacak bir şey değil; o, günde on iki fincana kadar kahve içer.
Tom is poorly educated.
- Tom yetersiz eğitimliydi.
- yetersiz
- {s} scant
- yetersiz
- {s} incapable
- yetersiz
- lack
- yetersiz
- insubstantial
- yetersiz
- inexpert
- yetersiz
- under-
- yetersiz
- impotent
- yetersiz
- substandard
- yetersiz
- skimpier
- yetersiz
- suboptimal
- yetersiz
- sponginess
- yetersiz
- weak
Lack of food had left him weak and exhausted.
- Gıda yetersizliği onu zayıf ve bitkin düşürdü.
- yetersiz
- (deyim) out of bounds
- yetersiz
- beggarly
- zihinsel yetersizlik
- mental deficiency
- yetersiz
- incommensurate
- yetersiz
- skimpy
- yetersiz
- inconclusive
Current data is inconclusive.
- Güncel veriler yetersiz.
The result of the experiment was inconclusive.
- Deneyin sonucu yetersizdi.
- yetersiz
- subnormal
- yetersiz
- poor
He managed to pass his driving test even though he was a poor driver.
- Yetersiz bir sürücü olmasına rağmen sürücü sınavını geçebildi.
The poor educational policy is a detriment to Japan.
- Yetersiz eğitim politikası Japonya için zararlıdır.
- yetersiz
- {s} unfit
They consider him unfit for that job.
- O iş için onun yetersiz olduğunu düşünüyorlar.
Tom thought Mary was an unfit mother.
- Tom Mary'nin yetersiz bir anne olduğunu düşünüyordu.
- yetersiz
- halfway
- yetersiz
- meagre
Despite her meagre salary, she works very hard.
- O yetersiz maaşına rağmen çok çalışıyor.
- yetersiz
- short
Our water supply is very short.
- Bizim su kaynağımız çok yetersiz.
The greatest shortcoming of the human race is our inability to understand the exponential function.
- İnsan ırkının en büyük eksikliği üstel işlevi anlamak için bizim yetersizliğimizdir.
- yetersiz
- unsatisfactory
- yetersiz
- ınsufficient
Your response is wholly insufficient.
- Cevabınız tamamen yetersiz.
His knowledge of geography is insufficient.
- Onun coğrafya bilgisi yetersizdir.
- yetersiz
- ınadequate
- arızi yetersizlik
- chance failure
- bireysel ilgi ve yetersizlik
- (Askeri) individual concern and deficiency
- döküm petrol ihtimalat raporu; petrol hasar ve yetersizlik raporu; acil durum pe
- (Askeri) bulk petroleum contingency report; petroleum damage and deficiency report; reporting emergency petroleum, oils,and lubricants
- kanuni yetersizlik
- legal incapacity
- karar almada yetersizlik
- (Hukuk) failure to take decision
- mesleki yetersizlik
- occupational illiteracy
- mesleki yetersizlik
- professional unqualification
- mesleki yetersizlik
- occupational inability
- mesleki yetersizlik
- professional inadequacy
- mesleki yetersizlik
- professional illiteracy
- mesleki yetersizlik
- professional inability
- mitral yetersizlik
- mitral insufficiency
- mitral yetersizlik/yetersizliği
- path. mitral insufficiency, mitral incompetence
- pulmoner yetersizlik
- (Tıp) pulmonic regurgitation
- yetersiz
- disqualified
- yetersiz
- exiguous
- yetersiz
- half-way
- yetersiz
- powerless
- yetersiz
- ineligible
- yetersiz
- handicapped
- yetersiz
- scrimpy
- yetersiz
- not sufficiently qualified (to do a job)
- yetersiz
- inefficient
This design is too inefficient to prototype.
- Bu tasarı prototip için çok yetersiz.
- yetersiz
- insufficient, inadequate
- yetersiz
- defective
- yetersiz
- shoestring
- yetersiz
- scrimp
- yetersiz
- insufficient, inadequate, skimpy; incapable, inefficient, incompetent
- yetersiz
- {s} slim
- yetersiz
- {s} unqualified
Tom is unqualified for that job.
- Tom o iş için yetersiz.
- yetersiz
- {s} slender
- yetersiz
- sad
- yetersiz
- {s} unsatisfied
- yetersiz
- {s} skimp
- yetersiz
- unsatisfying
- yetersiz
- {s} spare
- yetersiz
- {s} unequal
- yetersiz
- starveling
- yetersiz
- half way
- zihni yetersizlik
- underdeveloped intelligence
- çarpışma noktası; kapasite yetersizlik olasılığı; prosedürel madde
- (Askeri) point of impact; probability of incapacitation; procedural item