yeterli teriminin Türkçe İngilizce sözlükte anlamı
- adequate
The pay is not adequate for a family of six.
- Maaş altı kişilik bir aile için yeterli değildir.
The pay is not adequate for a family of six.
- Ödeme altı kişilik bir aile için yeterli değildir.
- sufficient
To begin with, the funds are not sufficient for running a grocery store.
- Öncelikle,devlet tahvilleri bir bakkal dükkânı çalıştırmak için yeterli değiller.
A country without enough labour force cannot be self sufficient.
- Yeterli iş gücü olmayan bir ülke kendi kendine yeterli olamaz.
- enough
Does Tom earn enough money to live in the city?
- Tom şehirde yaşamak için yeterli para kazanıyor mu?
Is ten thousand yen enough?
- On bin yen yeterli mi?
- adequately
- proficient
Tom is proficient in French.
- Tom Fransızcada yeterli.
She is proficient in both Spanish and Italian.
- O hem İspanyolcada hem de İtalyancada yeterli.
- enow
- sufficiently
- par
Do you think your parents spent enough time with you when you were in your teens?
- Onlu yaşlarındayken ebeveynlerinin seninle birlikte yeterli zaman harcadıklarını düşünüyor musun?
I'll go to Paris when I have enough money.
- Yeterli param olduğunda Paris'e gideceğim.
- bonny
- up to
I ought to have enough money saved up to buy a car by Christmas.
- Noele kadar bir araba almak için yeterli para biriktirmeliydim.
I am not feeling quite up to par.
- Oldukça yeterli olduğumu hissetmiyorum.
- spitting
- due
- ample
Ten million yen will be ample for the project.
- On milyon yen proje için yeterli olacaktır.
- competence
I'm not questioning your competence.
- Ben senin yeterliliğini sorgulamıyorum.
- fit
- snug
- qualified
- competent
- sufficient, adequate, enough; competent, qualified
- suited
- efficacious
- moderate
- phr
- (Hukuk) adequate, sufficient
- that will do
- working
I'm working like crazy to make sure I have enough time.
- Yeterli zamanım olduğundan emin olmak için deli gibi çalışıyorum.
- efficient
- equal
He is not equal to the task.
- O, görev için yeterli değildir.
- satisfactory
- adequate, sufficiently qualified (to do a job)
- effectual
- satisfying
- enough, sufficient, adequate
- decent
Tom has a very decent salary.
- Tom'un çok yeterli maaşı var.
If you want your workers to be happy, you need to pay them a decent wage.
- Çalışanlarınızın mutlu olmasını istiyorsanız, onlara yeterli bir ücret ödemelisiniz.
- (İnşaat) sufficent
- fairly
- be sufficient
- quite enough
- yeterli miktar
- enough
We've got enough here.
- Burada yeterli miktara sahibiz.
It's more than enough.
- Bu, yeterli miktardan daha fazla
- yeterli olmayan
- (Tıp) insufficient
- yeterli beslememek
- undernourish
- yeterli derecede
- adequately
- yeterli değil
- not enough
A promise is not enough.
- Bir söz yeterli değil.
It's not enough to know only one language.
- Sadece bir dil bilmek yeterli değildir.
- yeterli değil
- insufficient
- yeterli değil
- inadequate
- yeterli düzeyde
- sufficiently
- yeterli düzeyde
- adequately
- yeterli kadar
- adequately
- yeterli kadar
- sufficient
- yeterli kadar
- sufficiently
- yeterli koşul
- (Matematik,Teknik) sufficient condition
- yeterli kılmak
- qualify
- yeterli miktarda
- sufficiently
- yeterli olan
- jake
- yeterli olarak
- adequately
- yeterli olma
- sufficiency
- yeterli olmak
- be sufficient
- yeterli olmak
- qualify
- yeterli olmamak
- fall short of
- yeterli olmamak
- fall short
- yeterli seviyede olmayan
- unequal
- yeterli şekilde
- adequately
- yeterli şekilde
- sufficiently
- yeterli şey
- sufficiency
- yeterli bulmak
- Find something sufficient, find something enough
- yeterli bilgi
- working knowledge
- yeterli bilgiye sahip olma
- literateness
- yeterli bir şekilde
- capably
- yeterli bulmak
- find enough
- yeterli bulmak
- find adequate
- yeterli bulmak
- find it sufficient
- yeterli darbe
- (Elektrik, Elektronik,Teknik) enabling pulse
- yeterli dayanım
- adequate strength
- yeterli derecede
- sufficiently
- yeterli derecede sermaye temin etmek
- (Hukuk) provide sufficient funding
- yeterli değil
- That won't do
- yeterli etken
- (Tıp) sufficient cause
- yeterli gelmek
- stretch
- yeterli görmek
- find it sufficient
- yeterli görmek
- find adequate
- yeterli görmek
- find enough
- yeterli gıdayı vermemek
- underfeed
- yeterli hale getirmek
- qualify
- yeterli istatistik
- sufficient statistic
- yeterli kalite
- sufficient
- yeterli kalitede
- in adequate quality
- yeterli kanıt
- satisfactory evidence
- yeterli kanıt
- direct evidence
- yeterli kazanma şans
- (Konuşma Dili) sporting chance
- yeterli miktar
- sufficiency
- yeterli miktar para
- a sufficiency of money
- yeterli miktarda bulunmak
- have enough amount
- yeterli miktarda bulunmak
- have sufficient amount
- yeterli miktarda temin edilen
- well-supplied
- yeterli niteliklere sahip olma
- have the necessary qualifications
- yeterli olarak
- efficiently
- yeterli olma güdüsü
- competence motivation
- yeterli olmak
- suffice
- yeterli olmak
- hold out
- yeterli olmak
- get along
- yeterli olmama
- obviation
- yeterli olmayan tedbirler
- half measures
- yeterli personeli olmayan
- understaffed
- yeterli personeli olmayan
- short-staffed
- yeterli sayı olmadığından oturuma son vermek
- count out
- yeterli sebep
- (Pisikoloji, Ruhbilim) sufficient reason
- yeterli süre
- (Hukuk) sufficient time
- yeterli tedavi analizi
- (Pisikoloji, Ruhbilim) adequate treatment analysis
- yeterli uyarı zamanı
- (Havacılık) adequate warning time
- yeterli vasıfları taşımak
- be qualified to do smth
- yeterli çoğunluk
- working majority
- yeterli çoğunluk mevcut olan
- quorate
- yeterli örneklem
- (Pisikoloji, Ruhbilim) adequate sample
- kendi kendine yeterli
- (Askeri) self-contained
- yeterli olmak
- pass muster
- yeterli olmak
- serve
- yeterli olmak
- answer
- yeterli olmak
- measure up
- yeterli olmak
- do
- görevini yapacak yeterli gücü olmayan
- sufficient power to act without
- yeterli olmak
- be quite enough
- adayların yeterli oyu sağlayamaması
- run off vote
- kendi kendine yeterli
- self-reliant and self-sufficient
- kendi kendine yeterli olma
- (Ticaret) self-sufficiency