This story is short enough to read in one lesson.
- Bu hikaye bir derste okumak için yeterince kısa.
There was food enough for us all.
- Hepimiz için yeterli yiyecek vardı.
I don't have enough time to do everything that needs to be done.
- Yapılması gereken her şeyi yapmak için yeterli zamanım yok.
Tom didn't have enough time to do everything that needed to be done.
- Tom'un yapılması gereken her şeyi yapacak kadar yeterli zamanı yoktu.
Haven't we had enough of that nonsense already?
- Bu saçmalığa yeterince katlanmadık mı?
A country without enough labour force cannot be self sufficient.
- Yeterli iş gücü olmayan bir ülke kendi kendine yeterli olamaz.
Tom didn't thank Mary sufficiently.
- Tom Mary'ye yeterince teşekkür etmedi.