yerine teriminin Türkçe İngilizce sözlükte anlamı
- instead of
Go out and breathe some fresh air instead of watching TV.
- Televizyon seyretmek yerine, dışarıya çıkıp biraz temiz hava al.
In the first years that Coca-Cola was produced, it contained cocaine. In 1914, cocaine was classified as a narcotic, after which they used caffeine instead of cocaine in the production of Coca-Cola.
- Coca-Cola'nın üretildiği ilk yıllarda, o kokain içeriyordu. 1914'te, kokain bir uyuşturucu olarak gruplandırıldı ve sonra Coca-Cola'nın üretimi için kokain yerine kafein kullandılar.
- instead of, in (someone's) stead, in place of; in lieu of: Ali, Veli'nin yerine gitti. Ali went in Veli's place. Bundan sonra fındık yerine çay yetiştireceğiz. From now on we're going to raise tea instead of hazelnuts
- back
- on behalf of
- pro-
- in the place of
- name
- inside of
- in the name of
- on lieu of
- (Bilgisayar) with
- (Dilbilim) allegory
- by way of something
- rather than
- instead
Go out and breathe some fresh air instead of watching TV.
- Televizyon seyretmek yerine, dışarıya çıkıp biraz temiz hava al.
Don't change sentences that are correct. You can, instead, submit natural-sounding alternative translations.
- Doğru olan cümleleri değiştirmeyin. Yerine doğal görünen alternatif çeviriler ekleyebilirsiniz.
- in lieu
- (Hukuk) behalf
- vice
The president did not come, but sent the vice-president in his stead.
- Başkan gelmedi ama, yerine başkan yardımcısını gönderdi.
- instead of, in place of, in sb's/sth's stead, in lie (of sth); instead; for
- in lieu of
- on behalf of, for (someone); in the name of (someone)
- in place of
Please use this wooden box in place of a chair.
- Bir sandalye yerine lütfen bu ahşap kutuyu kullan.
He attended the meeting in place of his boss.
- Patronunun yerine toplantıya katıldı.
- in return for
- sooner than
- for
Who will fill in for Tom when he is away?
- Tom uzaktayken onun yerine kim çalışacak?
With deep and reverent awe I replaced the candelabrum in its former position.
- Derin ve saygılı huşuyla şamdanı önceki yerine koydum.
- in stead
- in replacement of
- lieu in
- ınstead of
- as a substitute
- instar
- yerine getirmek
- carry out
You should do your best to carry out your promises.
- Sözlerinizi yerine getirmek için elinizden gelenin en iyisini yapmalısınız.
- yerine getirmek (plan vb'ni)
- implement
- yerine koymak
- replace
Tom bought a new camera for Mary to replace the one he had borrowed and lost.
- Tom ödünç aldığı ve kaybettiği kameranın yerine koymak için Mary'ye yeni bir kamera satın aldı.
We haven't been able to find anyone to replace Tom.
- Tom'un yerine koymak için birisini bulamıyoruz.
- yerine geçmek
- replace
- yerine getirmek
- fulfill
I only went to the party to fulfill my societal obligations.
- Ben sadece benim toplumsal yükümlülüklerimi yerine getirmek için partiye gittim.
My teacher encouraged me to fulfill my ambitions.
- Öğretmenim emellerimi yerine getirmek için beni teşvik etti.
- yerine geçmek
- substitute
- yerine getirmek
- perform
It is one thing to promise, and another to perform.
- Söz vermek bir şeydir, ve diğeri yerine getirmektir.
- yerine getirmek
- fulfil
You are here in order to fulfill my commands.
- Sen benim emirlerimi yerine getirmek için buradasın.
My teacher encouraged me to fulfill my ambitions.
- Öğretmenim emellerimi yerine getirmek için beni teşvik etti.
- yeni yerine geçmek
- relocate
- yer
- location
She asked about the location of the house.
- O, evin yerini sordu.
Show me the location of your camp on this map.
- Bana bu haritada kampınızın yerini gösterin.
- yer
- place
They set the time and place of the wedding.
- Onlar düğünün zamanını ve yerini belirlediler.
In Germany today, anti-violence rallies took place in several cities, including one near Hamburg where three Turks were killed in an arson attack on Monday.
- Bugün Almanya'da, Pazartesi günü kundaklamada üç Türk'ün öldürüldüğü Hamburg'un yakınında bir yer de dahil birçok şehirde şiddet karşıtı mitingler gerçekleşti.
- yer
- floor
The police found some blood on the floor.
- Polisler yerde biraz kan buldular.
I felt the floor shake.
- Yerin sallandığını hissettim.
- yer
- {i} ground
After the earthquake, people stared into the deep hole in the ground in surprise.
- Depremin ardından, insanlar şaşkınlıkla yerdeki derin çukura baktılar.
This park used to be a hunting ground for a noble family.
- Bu park asil bir aile için bir avlanma yeriydi.
- yerine getirme
- implement
- yerine getirmek
- meet
- yerine getirme
- implementation
- yerine geçen kimse
- surrogate
- yerine getirmek
- accomplish
- yerine getirme
- countercoil
- yerine getirme
- effecting
- yerine getirme
- effectuation
- yerine getirme
- keeping
- yerine getirme
- performance
- yerine getirme
- observance
- yerine getirme
- effectuating
- yerine getirme
- (Askeri) counterrecoil
- yerine getirme
- discharge
- yerine getirme
- fulfilment
- yerine getirme
- exercising
- yerine getirme
- pursuance
- yerine getirmek
- a) to fulfil, to fulfill, to perform, to carry out, to carry through, to implement b) to meet
- yerine geçirmek
- substitute
- yerine geçmek
- a) to replace, to supersede, to supplant b) to substitute sb c) to displace d) to go on
- yerine koyma
- taxis
- yerine koymak
- put back
- yerine kullanmak
- substitute
- yerine getirme
- exercise
- yerine gelme
- countercoil
- yerine getiren
- enforcer
- yerine getirilmesi
- fulfillment of
- yerine getirme
- (Hukuk) fulfillment, implementation
- yerine getirme
- acquittal
- yerine getirme
- fulfillment
- yerine getirme
- execution
- yerine getirme
- redemption
- yerine getirme
- consummation
- yerine getirme
- administration
- yerine getirmek
- administer
- yerine getirmek
- execute (a task)
- yerine getirmek
- bring (something) back
- yerine getirmek
- carry out (a task)
- yerine getirmek
- perform (a task)
- yerine getirmek
- exercise
- yerine getirmek
- consummate
- yerine getirmek
- doest
- yerine getirmek
- make something good
- yerine getirmek
- fill
- yerine getirmek
- grant
- yerine getirmek
- (Kanun) accede
- yerine getirmek
- keep
- yerine getirmek
- doeth
- yerine getirmek
- enforce
- yerine getirmek (bir adeti)
- observe
- yerine getirmek (vaat)
- redeem
- yerine geçen
- (Bilgisayar) substitution
- yerine geçen
- (Gıda) substitute
The teacher who substituted for professor Rosa is from Argentina.
- Profesör Rosa'nın yerine geçen öğretmen Arjantinlidir.
- yerine geçen
- successor
- yerine geçerek
- prevailing
- yerine geçirme
- supplant
- yerine geçme
- displacement
- yerine geçme
- prevailing
- yerine geçme
- (Tıp) substitute
- yerine geçmek
- go on
- yerine geçmek
- take somebody's place
- yerine geçmek
- prevail
- yerine geçmek
- substitute somebody
- yerine geçti
- (Bilgisayar) superseded
- yerine göre
- it depends
- yerine göre
- depends
- yerine göre
- conditionally
- yerine göre
- according to
- yerine koyarak
- substituting
- yerine koyma
- substitute
- yerine koyma
- reset
- yerine koyma
- (Ticaret) replenishment
- yerine koyma
- substituting
- yerine koyma
- placing
- yerine koyma
- laying
- yerine koyma
- placement
- yerine koymak
- substitute for
It's a word I'd like to find a substitute for.
- Bu yerine koymak için bulmak istediğim bir kelime.
- yerine koymak
- put something back
- yerine koymak
- put something away
- yerine koymak
- put in position
- yerine koymak
- put away
- yerine oturmak
- sit down
- yerine oturtmak (kırık)
- reduce
- yerine takma
- (Mekanik) installation
- yerine koyma
- substitution
- yerine geçme
- substitution
- yerine koymak
- 1. Put something away, put something back2: Take for 3. Substitute
- yerine koymak
- case
- yerine bakmak
- (deyim) do duty for
- yerine bakmak
- hold the fort
- yerine bakmak
- act for somebody
- yerine bakmak
- act for smb
- yerine başka bir şey koyarak iptal etme
- supersession
- yerine başkasını koymak
- (Hukuk) to replace
- yerine dizge
- alternate system
- yerine dönmek
- go back to one's place
- yerine dönmek
- return to one's place
- yerine gelmek
- recover
- yerine gerilme
- alternating stress
- yerine getireme
- inexecution
- yerine getiren
- performer
- yerine getiren adli makam
- (Hukuk) executing judicial authority
- yerine getiren üye devlet
- (Hukuk) executing Member State
- yerine getirilmemiş
- unsatisfied
- yerine getirilmemiş
- unfilled
- yerine getirilmemiş
- unredeemed
- yerine getirilmemiş
- unperformed
- yerine getirilmemiş
- outstanding
- yerine getirilmemiş
- unfulfilled
- yerine getirilmemiş talep
- back demand
- yerine getirilmesi gereken
- implementary
- yerine getirilmiş
- (Hukuk) served
- yerine getirmek
- carry through
- yerine getirmek
- redeem
- yerine getirmek
- implement
- yerine getirmek
- acquit oneself
- yerine getirmek
- satisfy
- yerine getirmek
- serve
- yerine getirmek
- complete
- yerine getirmek
- observe
- yerine getirmek
- discharge
- yerine getirmek
- stick to
- yerine getirmek
- answer
- yerine getirmek
- (Hukuk) carry out, enforce, to perform
- yerine getirmek
- put in force
- yerine getirmek
- settle
- yerine getirmek
- execute
- yerine getirmek
- make good
- yerine getirmek (sözü)
- make good on
- yerine getirmeme
- non-performance
- yerine getirmeme
- violation
- yerine getirmeme
- inobservance
- yerine getirmemek
- go back on
- yerine getirmemek
- draw back
- yerine getirmeyi reddetmek
- (Hukuk) refuse to execute
- yerine geçen
- pro
The teacher who substituted for professor Rosa is from Argentina.
- Profesör Rosa'nın yerine geçen öğretmen Arjantinlidir.
- yerine geçen kimse
- supply
- yerine geçen kimse
- substitute
- yerine geçen kimse
- incomer
- yerine geçen kimse
- replacement
- yerine geçilebilir
- replaceable
- yerine geçirme
- supersession
- yerine geçirmek
- subrogate
- yerine geçme
- supersession
- yerine geçme
- substitution, displacement
- yerine geçmek
- succeed
- yerine geçmek
- supplant
- yerine geçmek
- displace
- yerine geçmek
- take smb.'s place
- yerine geçmek
- sub
- yerine geçmek
- supersede
- yerine geçmek
- take the place of
- yerine geçmek
- (for one person or thing) to take the place of
- yerine geçmek
- subrogate
- yerine geçmek
- stand for
- yerine geçmek için ölümünü beklemek
- wait for a dead man's shoes
- yerine kaldırmak
- stow away
- yerine koyma
- implantation
- yerine koyma
- replacement
- yerine koyma
- bestowal
- yerine koymak
- bestow
- yerine koymak
- spot
- yerine koymak
- clap
- yerine koymak
- a) to put sth away, to put sth back b) to take sb for c) to substitute
- yerine koymak
- put up
- yerine koymak
- slot into
- yerine koymak
- replace , substitute
- yerine koymak
- relay
- yerine koymak
- posit
- yerine koymamak
- mislay
- yerine koyucu
- (Jeoloji) placer
- yerine oturmak
- to sit down
- yerine oturtma
- reduction
- yerine oturtma
- seating
- yerine oturtmak
- slot
- yerine oturtmak
- seat