Tom couldn't remember the name of the place where he met Mary.
- Tom Mary ile tanıştığı yerin adını hatırlayamadı.
Tom thought where he put his gold coins was the perfect hiding place. However, he was wrong.
- Tom altın paralarını koyduğu yerin mükemmel saklama yeri olduğunu düşünüyordu. Fakat, yanılıyordu.
I only eat meat from animals that I have personally killed and butchered.
- Ben sadece bizzat öldürdüğüm ve parçaladığım hayvanlardan et yerim.
You know what my idiot son's doing? Even now he's graduated from university he spends all his time playing pachinko instead of getting a job.
- Aptal oğlumun ne yaptığını biliyor musun? Şimdi bile o üniversiteden mezun olup iş bulmak yerine pachinko oynayarak tüm vaktini harcıyor.
She asked about the location of the house.
- O, evin yerini sordu.
Show me the location of your camp on this map.
- Bana bu haritada kampınızın yerini gösterin.
Show me the location of your camp on this map.
- Bana bu haritada kampınızın yerini gösterin.
She asked about the location of the house.
- O, evin yerini sordu.
They set the time and place of the wedding.
- Onlar düğünün zamanını ve yerini belirlediler.
You know many interesting places, don't you?
- Çok enteresan yerler biliyorsun, değil mi?
I felt the floor shake.
- Yerin sallandığını hissettim.
It seems that the children will have to sleep on the floor.
- Çocuklar yerde uyumak zorunda kalacaklar gibi.
This park used to be a hunting ground for a noble family.
- Bu park asil bir aile için bir avlanma yeriydi.
The soldier lay injured on the ground.
- Asker yerde yaralı yatıyordu.
This stuff's irreplaceable.
- Bu eşyanın yeri doldurulamaz.
These are irreplaceable.
- Bunlar yeri doldurulamaz.
Tom isn't replaceable.
- Tom yeri doldurulabilir değil.
You aren't replaceable.
- Sen yeri doldurulabilir değilsin.
Sami began a 600 hundred miles journey to the nearest settlement.
- Sami en yakın yerleşim yerine 600 yüz millik bir yolculuğa başladı.
What's your favorite vacation spot?
- Favori tatil yerin nedir?
Tom got the key from its secret hiding spot and opened the door.
- Tom gizli saklama yerinden anahtarı aldı ve kapıyı açtı.
The resort has large swimming pools.
- Tatil yerinin büyük bir yüzme havuzu var.
Dan planned to build a resort on that island.
- Dan o adada bir tatil yeri inşa etmeyi planladı.
Situated on hilly terrain, the cathedral can be seen from a long distance.
- Tepelik arazide yer alan katedral uzun bir mesafeden görülebilir.
Stand where you are or I'll kill you.
- Olduğun yerde kal yoksa seni öldürürüm.
I can see the tower from where I stand.
- Durduğum yerden kuleyi görebiliyorum.
What's the destination of this ship?
- Bu geminin varış yeri neresidir?
How far is it to our destination?
- Bu bizim varış yerimize ne kadar uzak?
Have you told anyone where our hideout is?
- Gizlenme yerimizin nerede olduğunu kimseye söyledin mi?
The police found Tom's hideout.
- Polis Tom'un gizlenme yerini buldu.
It took us a week to locate their hideaway.
- Onların saklanma yerini saptamak bir haftamızı aldı.
The actor has a hideaway in Colorado.
- Aktör Colarado'da bir saklanma yerine sahip.
I eat dinner at quarter past seven.
- Yediyi çeyrek geçe akşam yemeğini yerim.
Stratford-on-Avon, where Shakespeare was born, is visited by many tourists every year.
- Shakespeare'in doğduğu yer, Stratford-on-Avon, her yıl bir sürü turist tarafından ziyaret edilir.
In Germany today, anti-violence rallies took place in several cities, including one near Hamburg where three Turks were killed in an arson attack on Monday.
- Bugün Almanya'da, Pazartesi günü kundaklamada üç Türk'ün öldürüldüğü Hamburg'un yakınında bir yer de dahil birçok şehirde şiddet karşıtı mitingler gerçekleşti.
This security system allows us to trace employees movements anywhere they go.
- Bu güvenlik sistemi çalışanların hareketlerini gittikleri yerde izlemelerine izin verir.
The police looked everywhere and couldn't find any trace of Tom.
- Polis her yere baktı ve Tom'la ilgili herhangi bir iz bulamadı.
Try to fulfill your duty.
- Görevini yerine getirmeye çalış.
I will do my duty to the best of my ability.
- Görevimi yapabildiğim en iyi şekilde yerine getireceğim.
The floor was strewn with party favors: torn noisemakers, crumpled party hats, and dirty Power Ranger plates.
- Yer partiden kalanlar yüzünden dağınıktı: Yırtık gürültüyapıcılar, kırışık parti şapkaları, ve kirli Power Ranger tabakları.
A party is a good place to make friends with other people.
- Parti başka insanlarla arkadaş olmak için elverişli bir yerdir.
I use a three-ring binder for all my subjects instead of a notebook for each one.
- Her biri için bir dizüstü bilgisayar yerine bütün konularım için üç halkalı klasör kullanırım.
Tom pointed to the ground.
- Tom yere işaret etti.
Instead of beating around the bush, Jones got straight to the point.
- Lafı dolandırmak yerine, Jones doğrudan konuya girdi.
She's out there somewhere alone and scared.
- O orada bir yerde yalnız ve korkmuş.
The natives are scared of this place.
- Yerliler buradan korkuyorlar.
Open-air markets sell food grown on local farms.
- Açık hava pazarları yerel çiftliklerde yetiştirilen gıdaları satar.
Is there anywhere I can go to find a flea market?
- Herhangi bir yerde gidebileceğim bir bit pazarı var mı?
Dan lied about his whereabouts.
- Dan bulunduğu yer hakkında yalan söyledi.
Parents should monitor their children's whereabouts.
- Anne ve babalar, çocuklarının bulunduğu yerleri izlemelidir.
The investigators gathered evidence from the crash site.
- Araştırmacılar kaza yerinden delil topladılar.
A visit to the city centre, listed as a UNESCO World Heritage Site, is a must.
- Bir UNESCO Dünya Mirası Yeri olarak listelenen şehir merkezine bir ziyaret bir zorunluluktur.
On weekends, many people work instead of having a rest.
- Hafta sonlarında birçok kişi dinlenme yerine çalışır.
Which one will be our final resting place?
- Hangisi bizim son dinlenme yerimiz olacak?
There was room for one person in the car.
- Arabada bir kişilik yer vardı.
There is no room to doubt that he is a gifted artist.
- Onun yetenekli bir sanatçı olduğundan şüphe etmeye yer yok.
In an earthquake, the ground can shake up and down, or back and forth.
- Bir depremde, yer yukarı ve aşağı ya da geriye ve ileriye sallanabilir.
Water covers about 70% of the earth.
- Su, yeryüzünün yaklaşık %70'ini kaplamaktadır.
Tom got into the driver's seat and drove off.
- Tom sürücünün yerine oturdu ve uzaklaştı.
Tom saved Mary a seat.
- Tom Mary'ye bir yer ayırdı.
Why don't you actually consider your situation instead of just chancing it?
- Sadece onu değiştirmek yerine, neden durumunu gerçekten düşünmüyorsun?
If I were you, I would have done the same thing in such a difficult situation.
- Yerinde olsam, böyle zor bir durumda aynı şeyi yaparım.
There was no evidence against him found at the scene.
- Olay yerinde bulunduğuna dair ona karşı herhangi bir kanıt yoktu.
She described the scene in detail.
- Olay yerini detaylı olarak tanımladı.
correct spelling: annenizin doğum yeri.
The station is situated in between the two towns.
- İstasyon iki şehir arasında yer almaktadır.
He took the video to a local TV station.
- Bir yerel televizyon kanalı için video çekti.
Georgia is his native state.
- Gürcistan onun yerli devletidir.
George III has been unfairly maligned by historians.
- George III, tarihçiler tarafından haksız yere kötü muamele gördü.
Tom was angry at Mary because she parked in his space.
- Tom Mary'ye onun yerine park ettiği için kızgındı.
Tom backed his car out of the parking space.
- Tom arabasını park yerinden çıkardı.
We're out of chairs. Would you mind eating while standing up?
- Sandalyemiz yok. Ayakta dururken yer misin?
There was standing room only in the Regional Express to Nuremberg.
- Sadece, Nürnberg Bölgesel Ekspres treninde ayakta duracak yer vardı.
I live in a remote area.
- Uzak bir yerde yaşıyorum.
Tom doesn't like people who smoke in no smoking areas.
- Tom, sigara içilmesi yasak yerlerde sigara içen insanlardan hoşlanmaz.
The post office is located in the center of the town.
- Postane, şehrin merkezinde yer almaktadır.
In the post office, mail is classified according to the place where it is to go.
- Postanede, posta gideceği yere göre sınıflandırılır.
Put yourself in my position.
- Kendini benim yerime koy.
Were I in your position, I would do it at once.
- Yerinde olsam, onu derhal yaparım.
The president did not come, but sent the vice-president in his stead.
- Başkan gelmedi ama, yerine başkan yardımcısını gönderdi.
If you can't come, send someone in your stead.
- Eğer gelemiyorsan senin yerine birini gönder.
It's easy to lampoon their ideas now, but they seemed quite reasonable at the time.
- Şu an onların fikirlerini yermek kolay, fakat onlar o zaman epey haklı göründü.
'Still, yer got nice looks,' said Ella.
'Make yer way down to the station,' he said.
Yer a lotta nosey parkers.