He never fails to write to his mother every week.
- O her hafta annesine yazmaktan geri kalmaz.
I'm going to ask him for an autograph. Do you have anything to write with?
- Onun bir imzasını isteyeceğim. Yazmak için bir şeyin var mı?
Her job was to type all the letters.
- Onun görevi bütün mektupları yazmaktı.
You have to enter your house number, suburb, post code and street seperately.
- Ev numaranı, mahalleni, posta kodunu ve sokağını ayrı ayrı yazmak zorundasın.
Getting down will take three hours.
- Yazmak üç saat sürecek.
How long did it take you to write the letter?
- Mektubu yazmak ne kadar zamanını aldı?
Tom quit writing and put down his pen.
- Tom yazmaktan vazgeçti ve kalemini bıraktı.
Every writer, in order to write clearly, must put himself in his reader's shoes.
- Her yazar açıkça yazmak için kendini okuyucunun yerine koymalı.
My hobby is writing stories.
- Benim hobim hikayeler yazmaktır.
The true secret of writing a good letter is to write as if you were talking.
- İyi bir mektup yazmanın gerçek sırrı sanki konuşuyormuşsun gibi yazmaktır.
Writing two separate words when it should be written as one is a big problem in Norway.
- Tek yazılması gereken iki kelimeyi, iki ayrı kelime olarak yazmak Norveç'te büyük bir problemdir.
I would like to write hundreds of words more to Tatoeba but I have to go back to my work.
- Tatoeba'ya daha yüzlerce kelime yazmak istiyorum, fakat işime dönmem lazım.
Please use a pencil to write down your name.
- Lütfen adını yazmak için bir kurşun kalem kullan.
I must write down his address before I forget it.
- Ben onu unutmadan önce onun adresini yazmak zorundayım.
I wanted to write myself a little note.
- Kendim küçük bir not yazmak istedim.
Tom has his notebook out and is ready to write.
- Tom'un dışarıda bir not defterine sahip ve yazmak için hazır.
Tom quit writing and put down his pen.
- Tom yazmaktan vazgeçti ve kalemini bıraktı.
You don't have to write out a clean copy of your composition.
- Sen kompozisyonunun temiz bir kopyasını yazmak zorunda değilsin.
I have no pen to write my letter with.
- Mektubumu yazmak için hiç kalemim yok.
This pen is very easy to write with.
- Bu dolma kalemle yazmak çok kolay.
In the summer it's very hot in southern Spain.
- Yazın, güney İspanya'da hava çok sıcaktır.
I'll travel across Europe by bicycle this summer.
- Bu yaz Avrupa'ya bisiklet ile seyahat edeceğim.
Did you have to rewrite the paper?
- Kağıdı yeniden yazmak zorunda mıydın?
I don't want to misspell anything.
- Bir şeyi yanlış yazmak istemiyorum.
In the late 1950's, my mother wanted to buy a bottle of rum, and the clerk at the Ontario liquor store asked her, whether she had a note from her husband.
- 1950'lerin sonlarında annem bir şişe rom almak istemiş, ve Ontario tekel bayiindeki görevli ona kocasının yazılı izninin olup olmadığını sormuş.
The clerk nodded, so the woman wrote a check and handed it over.
- Katip başını salladı bu yüzden kadın bir çek yazdı ve onu teslim etti.
Tom had to rewrite his essay.
- Tom makalesini tekrar yazmak zorundaydı.
I wrote this letter in French.
- Bu mektubu Fransızca yazdım.
Jim wrote the letter for Betty.
- Jim, mektubu Betty'ye yazdı.
Writing with chalk is trivial.
- Tebeşirle yazmak saçmadır.
It is not easy to write with chalk.
- Tebeşirle yazmak kolay değil.
Today I watched a play of a script written by a friend.
- Bugün senaryosu bir arkadaş tarafından yazılmış bir oyun izledim.
I can't read handwritten script, so could you please write it in printed script?
- Ben el yazılı senaryoyu okuyamam, bu nedenle bunu kitap harfleriyle yazar mısınız?
Tom quickly scanned the manuscript.
- Tom çabucak el yazmasına göz attı.
It is an old manuscript.
- Bu eski bir el yazması.
Journalism is printing what someone else does not want printed. Everything else is public relations.
- Gazetecilik, birilerinin yazılmasını istemediği şeyleri yazmaktır. Gerisi halkla ilişkilerdir.
You don't have to write out a clean copy of your composition.
- Sen kompozisyonunun temiz bir kopyasını yazmak zorunda değilsin.
I love writing compositions.
- Kompozisyon yazmayı severim.
My older sister is good at typing.
- Ablam yazmada iyidir.
He is busy typing the reports.
- O, raporları yazmakla meşguldür.
He penned it down so as to not forget it.
- Onu unutmamak için yazdı.
He never fails to write to his mother every week.
- O her hafta annesine yazmaktan geri kalmaz.
Please write with a pen.
- Lütfen bir dolmakalem ile yaz.
Tom jotted down a message to Mary.
- Tom Mary'ye bir mesaj yazdı.
Writing two separate words when it should be written as one is a big problem in Norway.
- Tek yazılması gereken iki kelimeyi, iki ayrı kelime olarak yazmak Norveç'te büyük bir problemdir.
I prefer reading to writing.
- Okumayı yazmaya tercih ederim.
Let's see what fate has prescribed.
- Kaderde ne yazıyormuş görelim.
I will prescribe a febrifuge to you.
- Size bir ateş düşürücü ilaç yazacağım.
All answers must be written according to the instructions.
- Bütün cevaplar talimatlara göre yazılmalıdır.
Words fly away, the written remains.
- Söz uçar, yazı kalır.
I will write down your name and address.
- Adınızı ve adresinizi yazacağım.
I tried to write down everything he said.
- Onun söylediği her şeyi yazmaya çalıştım.
You must not write a letter with a pencil.
- Bir mektubu kurşun kalem ile yazmamalısın.
Please write with a pencil.
- Lütfen bir kurşun kalemle yaz.
Tom printed out the page.
- Tom sayfayı dışarı yazdırdı.
I can't read handwritten script, so could you please write it in printed script?
- Ben el yazılı senaryoyu okuyamam, bu nedenle bunu kitap harfleriyle yazar mısınız?
At the age of six he had learned to use the typewriter and told the teacher that he did not need to learn to write by hand.
- Altı yaşında o, daktiloyu kullanmayı öğrendi ve öğretmenine el ile yazmayı öğrenmesine gerek kalmadığını söyledi.
Ann likes to write poems.
- Ann, şiir yazmayı sever.
It was not so simple to write a letter in English.
- İngilizce bir mektup yazmak böyle kolay değildi.
My mother hates to write letters.
- Annem mektup yazmaktan nefret eder.