Space research is necessary for the propagation and continuation of the human species.
- Uzay araştırması insan türünün yayılması ve devamı için gereklidir.
Koyomi bought a bow and arrows.
- Koyomi bir yay ve oklar satın aldı.
The Indians fought with bows and arrows.
- Kızılderililer yaylarla ve oklarla savaştılar.
A violin is a stringed instrument.
- Keman, yaylı bir enstrümandır.
Tom often thinks of Mary when he hears a string quartet.
- Tom yaylı sazlar dörtlüsü duyduğunda sık sık Mary'yi düşünür.
The fire, which has been raging for over a week in eastern California, continues to expand.
- Bir haftadır kırıp geçiren Doğu Kaliforniya'daki yangın, yayılmaya devam ediyor.
These measures can prevent the disease from spreading.
- Bu önlemler hastalığın yayılmasını önleyebilir.
The rain kept the fire from spreading.
- Yağmur yangının yayılmasını engelledi.
The empire fell as a result of the expansionist tendencies of its neighbors.
- İmparatorluk komşularının yayılmacı eğilimlerin bir sonucu olarak düştü.
The battle checked the empire's expansionist tendencies.
- Savaş imparatorluğun yayılmacı eğilimlerini kontrol etti.
The Steve Miller Band released a new album in June of 2010.
- Steve Miller Band, 2010'un Haziranında yeni bir albüm yayınladı.
Super Mario Bros. was released thirty years ago.
- Süper Mario Kardeşler otuz sene önce yayınlanmıştı.
Who is likely to be spreading that information?
- O bilgiyi muhtemelen kim yayıyor?
She tried to prevent the rumor from spreading.
- O, söylentinin yayılmasını engellemeye çalıştı.
That organization disseminates a lot of information, none of which can be trusted.
- O örgüt hiçbiri güvenilir olamayacak kadar çok bilgiyi yaymaktadır.
Heat was spread throughout the room by the electric stove.
- Isı odanın her tarafına elektrik sobasıyla yayıldı.
We should check the spread of the disease.
- Biz hastalığın yayılmasını kontrol etmeliyiz.
The arc of the moral universe is long, but it bends toward justice.
- Ahlaki evrenin yayı uzun, ancak adalete doğru eğilir.
Planets don't emit light by themselves.
- Gezegenler kendiliğinden ışık yaymazlar.
Even the best cars emit carbon dioxide
- En iyi arabalar bile karbon dioksit yayar.
She tried to prevent the rumor from spreading.
- O, söylentinin yayılmasını engellemeye çalıştı.
Electronic commerce began to spread rapidly.
- Elektronik ticaret hızla yayılmaya başladı.
Yay! I have finally finished my work!.