She doesn't want to judge him.
- O onu yargılamak istemiyor.
I had to judge it for myself.
- Onu kendim için yargılamak zorunda kaldım.
I had to judge it for myself.
- Onu kendim için yargılamak zorunda kaldım.
She doesn't want to judge him.
- O onu yargılamak istemiyor.
Tom won't show up for trial.
- Tom yargılamaya gelmeyecek.
This is a hearing, not a trial.
- Bu bir yargılama değil bir duruşmadır.
Making such a judgement may lead to wrong ideas.
- Öyle bir yargılama yapmak yanlış fikirlere yönlendirebilir.
Judgement will be given tomorrow.
- Yargılama yarın verilecek.
A man should not be judged by his station in life.
- Bir insan bulunduğu mevkiyle yargılanmamalıdır.
Making such a judgement may lead to wrong ideas.
- Öyle bir yargılama yapmak yanlış fikirlere yönlendirebilir.
The judgment isn't entirely fair.
- Yargılama tamamen adil değil.
Tom made a bad judgment call.
- Tom kötü bir yargılama çağrısı yaptı