yargı teriminin Türkçe İngilizce sözlükte anlamı
- jurisdiction
It's outside your jurisdiction.
- Bu sizin yargı alanınızın dışındadır.
We have jurisdiction here.
- Bizim burada yargılamamız var.
- {i} judgement
Judgement will be given tomorrow.
- Yargılama yarın verilecek.
I leave the matter to your judgement.
- Meseleyi senin yargına bırakıyorum.
- justice
- judgment
It's an error in judgment.
- Bu, yargıda bir hatadır.
Tom always shows good judgment.
- Tom her zaman iyi yargı gösterir.
- judgement [Brit.]
- ruling
His wife's second cousin was a member of the Jewish ruling council.
- Karısının ikinci kuzeni Yahudi yargı meclisinin üyesiydi.
- deliverance
- juridical
- (Hukuk) judgment, assessment, conclusion
- provision
- bar
- verdict
A verdict and a sentence are different things.
- Yargı ve hüküm farklı şeylerdir.
- sentence
A verdict and a sentence are different things.
- Yargı ve hüküm farklı şeylerdir.
- adjudication: yargı yetkisi the power to adjudicate/adjudicatory power
- idea, opinion
- log., phil. judgment
- judgement, judgment " hüküm; decision, verdict" kaza
- law decision (of a court), judgment; verdict (of a jury)
- (Kanun) judiciary
- (Kanun) position
- (Ticaret) consideration
- decision
Many people disagreed with the judge's decision.
- Birçok kişi yargıcın kararı ile aynı fikirde değildi.
I try not to judge my friends' decisions.
- Arkadaşlarımın kararlarını yargılamamaya çalışırım.
- annul
- assess
- estimation
- conclusion
You're jumping to conclusions.
- Anlamadan yargıda bulunuyorsun.
We're sorry we jumped to conclusions.
- Anlamadan yargıda bulunduğumuz için üzgünüz.
- attitude
- opinion
Don't judge a man by the opinions of his enemies.
- Bir erkeği düşmanlarının düşünceleriyle yargılama.
He puts on a show of being impartial and unbiased, but I think he's just a guy with no opinion of his own.
- O, tarafsız ve ön yargısız olmanın şovunu yapar fakat sanırım o sadece kendi fikri olmayan bir adam.
- {i} judge
I leave the matter to your judgement.
- Meseleyi senin yargına bırakıyorum.
You can't judge a person if you don't know him well.
- İyi tanımıyorsan, bir kişiyi yargılayamazsın.
- judicial branch
- judiciaries
- judg(e)ment
- yargı yetkisi
- (Hukuk) jurisdiction
- yargı yolu
- recourse to judicial
- yargı alanı
- (Hukuk) jurisdiction
It's outside your jurisdiction.
- Bu sizin yargı alanınızın dışındadır.
- yargı bağışıklığı
- (Hukuk) jurisdictional immunity, immunity from jurisdiction
- yargı dokunulmazlığı
- (Hukuk) immunity from jurisdiction, jurisdictional immunity
- yargı gücü
- judicial power
- yargı gücü
- juridical power
- yargı gücü
- (Hukuk) discretion
- yargı kararları
- (Hukuk) jurisprudence
- yargı önünde
- in justice
- askeri yargı
- (Askeri) military jurisdiction
- idari yargı
- administrative procedure
- idari yargı
- (Kanun) adjudication
- yargılar
- judgments
- Avrupa Yargı Ağı
- (Hukuk) European Judicial Network (EJN)
- Uluslar arası Ceza Mahkemesinin yargı yetkisine giren suçlar
- (Hukuk) crimes within the jurisdiction of the International Criminal Court
- adil yargı
- (Kanun) natural justice
- aleyhte yargı
- adverse judgment
- avrupa yargı ağı
- european judicial network
- cezai yargı yetkisi
- (Hukuk) criminal jurisdiction
- hukuki yargı
- legal judgement
- mali yargı
- (Ticaret) fiscal jurisdiction
- nihai yargı yetkisi
- (Kanun) final jurisdiction
- peşin yargı
- prejudice önyargı
- siyasi yargı
- (Politika, Siyaset) political judgement
- tam yargı yetkisi
- (Hukuk) unlimited jurisdiction
- yerel yargı hakkı
- soke