Zamenhof, the creator of Esperanto, was an ophthalmologist.
- Zamenhof, Esperantonun yaratıcısı, bir göz doktoruydu.
Zamenhof, the creator of Esperanto, was an ophthalmologist.
- Esperanto yapma dilinin yaratıcısı Zamenhof, bir göz doktoruydu.
Tom doesn't think he's as creative as Mary.
- Tom, Mary kadar yaratıcı olduğunu düşünmüyor.
You have to be creative.
- Yaratıcı olmak zorundasın.
Mary is very inventive.
- Mary çok yaratıcıdır.
A nation creates music — the composer only arranges it.
- Bir ulus kendi müziğini yaratır - besteci yalnızca onu düzenler.
Example sentence no. 354618 created a lot of confusion on the Tatoeba website.
- 354618 no'lu örnek cümle, Tatoeba web sitesinde birçok karışıklık yarattı.
Human beings are created to create things.
- İnsan oğlu bir şeyler yaratmak için yaratıldılar.
Perform an experiment in creating a country from scratch.
- Sıfırdan bir ülke yaratmada bir deney gerçekleştirin.
The separatist movement is creating conflict within the country.
- Ayrılıkçı hareket ülke içinde çatışma yaratıyor.
If God doesn't exist in our world, then I will create God with my own hands.
- Tanrı dünyamızda yoksa, öyleyse Tanrı'yı kendi ellerimle yaratacağım.
Our company is going to be left behind too if we don't create an environment in which we can get instant Internet access.
- Acil internet girişi olan bir çevre yaratmazsak, bizim şirketimizde geride kalacak.
Productive thinking and creativity are unthinkable without imagination.
- Üretken düşünce ve yaratıcılık; hayal gücü olmadan düşünülemez.
The work I'm doing now requires originality.
- Şimdi yaptığım iş yaratıcılık gerektirir.
He has a fertile imagination.
- Onun yaratıcı bir hayal gücü var.
You have a fertile imagination.
- Senin yaratıcı bir hayal gücün var.
Tom is quite imaginative.
- Tom oldukça yaratıcı.
This novel is very imaginative.
- Bu roman çok yaratıcı.