yararlanamamak

listen to the pronunciation of yararlanamamak
Türkçe - İngilizce
(Dilbilim) pass over
to make a transit of; to pass through or across (something)
to bypass (something); to skip (something)
to die
to fly over (something)
fly over; "The plane passed over Damascus"
fly over; "The plane passed over Damascus
make a passage or journey from one place to another
If you pass over a topic in a conversation or speech, you do not talk about it. He largely passed over the government's record They seem to think her crimes should be passed over in silence
rub with a circular motion; "wipe the blackboard"
travel across or pass over; "The caravan covered almost 100 miles each day"
ignore, disregard; skip
If someone is passed over for a job or position, they do not get the job or position and someone younger or less experienced is chosen instead. She claimed she was repeatedly passed over for promotion They've been rejected, disappointed, ignored, passed over
bypass; "He skipped a row in the text and so the sentence was incomprehensible"
yarar
advantage

He took advantage of the opportunity to visit the museum. - O,müzeyi ziyaret etme fırsatından yararlandı.

He often takes advantage of her ignorance. - O, sık sık onun cahilliğinden yararlanır.

yarar
profit

She profited from her stay in London and considerably improved her English. - O, Londra'da kalmaktan yararlandı ve İngilizcesini büyük ölçüde geliştirdi.

Try to profit from every opportunity. - Her fırsattan yararlanmaya çalışın.

yarar
benefit

He's not my boyfriend, it's just platonic love with benefits! - O, benim erkek arkadaşım değil, sadece yararı olan platonik aşk.

Writers such as novelists and poets don't seem to benefit much from the advance of science. - Romancılar ve şairler gibi yazarlar bilimin avantajından çok fazla yararlanıyor gibi görünmüyorlar.

yarar
gain

We're gonna make sure that no one is taking advantage of the American people for their own short-term gain. - Biz hiç kimsenin kendi kısa vadeli kazançları için Amerikan halkından yararlanmadıklarından emin olacağız.

yarar
utility

Their furniture was chosen for utility rather than style. - Onların mobilyaları, tarz yerine yarar için seçildi.

yarar
{i} use

All my efforts turned out to be useless. - Tüm çabalarımın yararsız olduğu ortaya çıktı.

You had better make use of the opportunity. - Fırsattan yararlansanız iyi olur.

yarar
point

She thinks her job is pointless. - O, işinin yararsız olduğunu düşünüyor.

We realized it was pointless. - Bunun yararsız olduğunu fark ettik.

yarar
interest

We are working in the interest of peace. - Biz barış yararına çalışıyoruz.

It's in your best interest to testify against Sami. - Sami'ye karşı tanıklık etmeniz sizin yararınızadır.

yarar
virtue
yarar
(Ticaret) boor
yarar
expediency
yarar
good

He put her savings to good use. - O, tasarruflarını yararlı şeylere yatırdı.

Your success will largely depend upon how you will make good use of your opportunity. - Sizin başarınız büyük ölçüde fırsatınızdan nasıl yararlanacağınıza bağlıdır.

yarar
useful

That's not a useful piece of information. - O, yararlı bir bilgi parçası değil.

Iron is a useful metal. - Demir yararlı bir metaldir.

yarar
(Biyokimya) availment
yarar
usefulness

Usefulness must be combined with pleasantness. - Yararlılık keyif ile birleştirilmelidir.

yarar
behoof
yarar
service
yarar
serviceability
yarar
{i} convenience

I urged Keiko to stop using people for her own convenience. - Kendi yararı için insanları kullanmayı bırakması için Keiko'ya baskı yaptım.

The public convenience should be respected. - Kamu yararına saygı duyulmalıdır.

yarar
benefıt
yarar
(Hukuk) interest, benefit, advantage
yarar
account
yarar
grist to the mill
yarar
efficacy
yarar
benefit, profit; advantage
yarar
useful, serviceable; use, service; advantage, benefit, profit, interest
yarar
avail

Is there any help available? - İşe yarar bir yardım var mı?

You had better avail yourself of this opportunity. - Bu fırsattan yararlansan iyi olur.

yarar
(someone, something) who/which is useful to (someone); who/which is good for, who/which serves the purpose of
yarar
stead
yarar
serviceable
yararlanamamak