yararlanılmayan

listen to the pronunciation of yararlanılmayan
Türkçe - İngilizce
untapped
not drawn upon or used; "untapped reserves of coal"; "the untapped stockrooms of our minds"- G
not drawn upon or used; "untapped reserves of coal"; "the untapped stockrooms of our minds"- G R Harrison
not subjected to tapping; "an untapped keg"; "an untapped sugar maple"
An untapped supply or source of something has not yet been used. Mongolia, although poor, has considerable untapped resources of oil and minerals. an untapped supply, market, or talent is available but has not yet been used
{s} not tapped, unpumped; unutilized, not taken advantage of
Harrison not subjected to tapping; "an untapped keg"; "an untapped sugar maple
Not tapped
yarar
advantage

We should not take advantage of the generosity of a friend. - Biz bir arkadaşın cömertliğinden yararlanmamalıyız.

It would be to your advantage to prepare questions in advance. - Soruları önceden hazırlamak senin yararına olur.

yarar
profit

Try to profit from every opportunity. - Her fırsattan yararlanmaya çalışın.

A wise man profits from his mistakes. - Akıllı bir adam hatalarından yararlanır.

yarar
benefit

It is certain that he helped them for the benefit of himself. - Onun yararına onlara yardımcı olduğu kesindir.

You will benefit by a trip abroad. - Yurt dışında bir gezi size yarar sağlayacaktır.

yarar
gain

We're gonna make sure that no one is taking advantage of the American people for their own short-term gain. - Biz hiç kimsenin kendi kısa vadeli kazançları için Amerikan halkından yararlanmadıklarından emin olacağız.

yarar
utility

Their furniture was chosen for utility rather than style. - Onların mobilyaları, tarz yerine yarar için seçildi.

yarar
{i} use

You had better make use of the opportunity. - Fırsattan yararlansanız iyi olur.

This site is quite useful. - Bu site oldukça yararlı.

yarar
point

We realized it was pointless. - Bunun yararsız olduğunu fark ettik.

I told you it wasn't pointless. - Sana bunun yararsız olmadığını söyledim.

yarar
interest

This book isn't just interesting, but also useful. - Bu kitap sadece ilginç değil, aynı zamanda yararlı.

It's in your best interest to testify against Sami. - Sami'ye karşı tanıklık etmeniz sizin yararınızadır.

yarar
virtue
yarar
(Ticaret) boor
yarar
expediency
yarar
good

Eating fish is good for your health. - Balık yemek sağlığın için yararlıdır.

He put her savings to good use. - O, tasarruflarını yararlı şeylere yatırdı.

yarar
useful

All models are wrong, but some are useful. - Tüm modeller yanlış, ancak bazıları yararlı.

Iron is a useful metal. - Demir yararlı bir metaldir.

yarar
(Biyokimya) availment
yarar
usefulness

Usefulness must be combined with pleasantness. - Yararlılık keyif ile birleştirilmelidir.

yarar
behoof
yarar
service
yarar
serviceability
yarar
{i} convenience

I urged Keiko to stop using people for her own convenience. - Kendi yararı için insanları kullanmayı bırakması için Keiko'ya baskı yaptım.

The public convenience should be respected. - Kamu yararına saygı duyulmalıdır.

yarar
benefıt
yarar
(Hukuk) interest, benefit, advantage
yarar
account
yarar
grist to the mill
yarar
efficacy
yarar
benefit, profit; advantage
yarar
useful, serviceable; use, service; advantage, benefit, profit, interest
yarar
avail

You had better avail yourself of this opportunity. - Bu fırsattan yararlansan iyi olur.

Is there any help available? - İşe yarar bir yardım var mı?

yarar
(someone, something) who/which is useful to (someone); who/which is good for, who/which serves the purpose of
yarar
stead
yarar
serviceable
yararlanılmayan