I bought half a dozen eggs.
- Yarım düzine yumurta aldım.
He began his meal by drinking half a glass of ale.
- Yarım bardak bira içerek yemeğine başladı.
I hate unfinished business.
- Yarım kalmış işten nefret ederim.
Tom doesn't like to leave anything unfinished.
- Tom bir şeyi yarım kalmış bırakmayı sevmiyor.
You shouldn't do things by halves.
- İşleri yarım bırakmamalısın.
Never do things by halves.
- Hiçbir işi yarım yamalak yapma.
You shouldn't do things by halves.
- İşleri yarım bırakmamalısın.
Never do things by halves.
- Hiçbir işi yarım yamalak yapma.
They met each other halfway.
- Onlar birbirleriyle yarım yamalak buluşurlar.
Don't do anything halfway.
- Hiçbir şeyi yarım yamalak yapma.
The equator divides the globe into two hemispheres.
- Ekvator dünyayı iki yarımküreye böler.
Mars contains highlands which occur in the southern hemisphere.
- Mars güney yarım kürede oluşan yaylalar içeriyor.
The teacher asked the students to place their chairs in a semicircle.
- Öğretmen öğrencilerin sandalyelerini yarım daire şeklinde yerleştirmelerini istedi.
They sat in a semi-circle.
- Onlar bir yarım daire içine oturdular.