yapma!

listen to the pronunciation of yapma!
Türkçe - İngilizce
Go on!
do not!
{i} making

He is afraid of making mistakes. - Hata yapmaktan korkuyor.

Making such a judgement may lead to wrong ideas. - Öyle bir yargılama yapmak yanlış fikirlere yönlendirebilir.

artificial

One of my hobbies is making artificial flowers. - Hobilerimden birisi yapay çiçekler yapmaktır.

{i} accomplishment
implement
dummy
{i} fulfillment
fabrication
(Kanun) commission

The commission took no action. - Komisyon hiçbir eylem yapmadı.

A friend of mine commissioned a well-known artist to paint a portrait of his wife. - Arkadaşlarımdan biri iyi-tanınmış bir sanatçıyı onun karısının portresini yapması için görevlendirdi.

building

So ultimately, with Tatoeba we are only building the foundations… to make the Web a better place for language learning. - Yani sonuçta, Web'i dil öğrenmede daha iyi bir yer yapmak için biz Tatoeba ile sadece temelleri inşa ediyoruz.

They spent six months building the house. - Onlar evi yapmak için altı ay harcadılar.

processing
imitation
really?
constitution
execute
fulfilment
erection
imitated
foundation

So ultimately, with Tatoeba we are only building the foundations… to make the Web a better place for language learning. - Yani sonuçta, Web'i dil öğrenmede daha iyi bir yer yapmak için biz Tatoeba ile sadece temelleri inşa ediyoruz.

He was awarded a scholarship to do research for the foundation. - O, vakıf adına araştırma yapmak için bir burs kazandı.

pseudo
perpetration
achievement
transaction

Do you wish to make any other transaction? - Başka bir işlem yapmak ister misiniz?

Nowadays, cryptography is often used to make online communications and transactions more secure. - Günümüzde, kriptografi genellikle online iletişim ve işlemleri daha güvenli yapmak için kullanılır.

execution
factitious
{i} performing

They assisted him in performing the operation. - Onlar onun operasyonu yapmasında yardım etti.

pinchbeck
ersatz
discharge
dont
makıng
doing; making; building, erection; false, artificial, bogus; affected, mannered
artificial, imitation, false
exercise

I like to do a few exercises to loosen up before I run. - Koşmadan önce gevşemek için birkaç egzersiz yapmayı severim.

She advised him to exercise. - O ona egzersiz yapmasını tavsiye etti.

spurious
sham

His shame prevented him from doing that. - Onun utancı onu yapmasını engelledi.

Tom doesn't use rinse. He only uses shampoo. - Tom durulama yapmaz. O sadece şampuan kullanır.

cut it out!
(kötü bir şey) perpetration
go on

She tried to go on a diet and lose five kilograms. - O bir diyet yapmaya çalıştı ve beş kilo kaybetti.

Tom decided to go on a diet and lose some weight. - Tom diyet yapmaya ve biraz zayıflamaya karar verdi.

stop it

Sami didn't do anything to stop it. - Sami onu durdurmak için hiçbir şey yapmadı.

drop it!
acquittal
construction
pursuance
postiche
affected, feigned, mock
{i} performance
false
fulfill

Having made an unwavering decision, he started to make plans to fulfill his dreams. - Değişmez bir karar verdikten sonra, o, hayallerini gerçekleştirmek için planlar yapmaya başladı.

I ask you not to fulfill for me any of my requests. - İsteklerimden herhangi birini benim için yapmamanı istiyorum.

bogus
{f} drop it
fake
cut it out
observance
{i} show

He never makes a show of his learning. - O öğrendikleriyle ilgili asla bir gösteri yapmaz.

Tom prefers to take a shower in the morning while Mary prefers to take a bath just before going to bed. - Mary tam yatmadan önce banyo yapmayı tercih ederken Tom sabahleyin duş almayı tercih eder.

acquittal#
made

Tom made it quite clear what he didn't want us to do. - Tom ne yapmamızı istemediğini oldukça netleştirdi.

She has made up her mind to go to America to study. - O, eğitim yapmak için Amerika'ya gitmeye karar verdi.

Türkçe - Türkçe
(Hukuk) İRAS ETME
Doğadaki şeylere benzetilerek insan eliyle yapılmış, yapay, sun'î
Tezeğin kalıplanıp kurutularak yakacak haline getirilmesi
İçten olmayan, içten gelmeyerek yapılan, yapmacık
Yapmak işi
Doğadaki şeylere benzetilerek insan eliyle yapılmış, yapay, suni: "Eliyle bahçenin dökme taştan yapma mağaralarından birini göstererek..."- Y. K. Karaosmanoğlu. İçten olmayan, içten gelmeyerek yapılan, yapmacık: "Fakat fazla içliliği erkekliğe yakıştıramadığından kendini her zaman yapma bir sertliğin arkasına gizlerdi."- H. Taner
yapma!