yapılaşma

listen to the pronunciation of yapılaşma
Türkçe - İngilizce
formation
{n} the act or manner of forming
relative disposition of parts
natural process that causes something to form; "the formation of gas in the intestine"; "the formation of crystals"; "the formation of pseudopods
Rock or face of a mountain
The formation of something is the starting or creation of it. the formation of a new government. = creation
The process of influencing or guiding a person to a deeper understanding of a particular vocation
A rock or cloud formation is rock or cloud of a particular shape or structure. a vast rock formation shaped like a pillar Enormous cloud formations formed a purple mass
the act of forming something; "the constitution of a PTA group last year"; "it was the establishment of his reputation"; "he still remembers the organization of the club"
The act of assembling a group or structure
The formation of a special district This change is analogous to a city incorporation Special Districts come into exsistence because people identify the need for a specific service and decide that a special district would be the most effective provider Dissolution of a special district parallels the disincorporation of a city and no longer has corporate powers
A body of rock identified by physical characteristics and stratigraphic position and mappable at the earth's surface or traceable in the subsurface The formation is the fundamental unit in lithostratigraphic classification Formations can be subdivided into members or lumped together into groups
A body of rock both large enough to be mapped and distinct from surrounding rock Usually takes its name from a geographic feature in the area where it is exposed on the surface (the Saganaga Batholith, for example)
(geology) the geological features of the earth
an arrangement of people or things acting as a unit; "a defensive formation"; "a formation of planes"
the ordinary unit of geologic mapping consisting of a large and persistent stratum of rock
In geology, the fundamental unit in rock stratigraphic classification, consisting of a distinctive mappable body of rock Geology Ref WM
Mineral deposits and rock masses designated with reference to their origin; as, the siliceous formation about geysers; alluvial formations; marine formations
a formation is a being which is produced by an Emanation, by means of the matter is can dispose of It may happen that an Emanator uses the best of its matter to divert itself from the hostile, without succeeding to do this: the Tradition offers many examples (see notably the chapters 3 and 9) The formation is an individual being independent of its Maker
yapı
construction

A new road is under construction. - Yeni bir yol yapım aşamasındadır.

The bridge is under construction. - Köprü yapım aşamasındadır.

yapı
structure

This is the most massive structure I have ever seen. - Bu şimdiye kadar gördüğüm en büyük yapıdır.

These structures would rarely, if ever, occur in spoken English. - Bu yapılar nadiren, kırk yılda bir, konuşma İngilizcesinde olurlar.

yapı
{i} mold

A man cannot be made in a mold. - Bir insan, bir kalıp içinde yapılamaz.

yapı
{i} mould
yasak yapılaşma
illegal housing
yapı
constitution

She has a robust constitution. - Onun sağlam bir yapısı var.

yapı
(a) building, edifice, (a) construction, (a) structure
yapı
building

The money was appropriated for building the gymnasium. - Para spor salonunun yapımı için ayrılmıştır.

The building was built in 1960. - Bina 1960'ta yapıldı.

yapı
{i} frame

I was dwarfed by his gigantic frame. - Onun dev gibi yapısı tarafından cüceleştim.

The whole framework was made of iron. - Bütün iskelet demirden yapıldı.

yapı
makeup, character, personality (of someone)
yapı
structural

Chomsky is a structural linguist. - Chomsky bir yapısal dil bilimcidir.

Structurally it's in good shape. - Yapısal olarak iyi durumda.

yapı
{i} architecture
yapı
{i} texture
yapı
{i} habit
yapı
{i} form

No formal action was taken. - Resmi bir işlem yapılmadı.

It is important that you attach your photo to the application form. - Başvuru formuna fotoğrafınızı yapıştırmanız önemlidir.

yapı
{i} make

She knows how to make candy. - Nasıl şekerleme yapılacağını bilir.

This vacuum cleaner makes a lot of noise. - Bu elektrikli süpürge çok gürültü yapıyor.

yapı
(Denizbilim) strucure
yapı
(Bilgisayar) construct

A new road is under construction. - Yeni bir yol yapım aşamasındadır.

Tom worked for a construction company in Boston. - Tom Boston'da bir yapı şirketi için çalıştı.

yapı
civil work
yapı
make-up
yapı
(Dilbilim) usage
yapı
(Politika, Siyaset) breakdown
yapı
temperament
yapı
set-up
yapı
pattern

Those who intended to stay quickly adopted the island speech patterns, while those who did not, did not. - Niyetli olmayanlar uyum sağlamazken, kalmaya niyetli olanlar adanın konuşma yapılarına çabucak uyum sağladılar.

The tourists scare away the animals and disrupt their natural activity patterns. - Turistler hayvanları korkuturlar ve onların doğal aktivite yapılarını bozarlar.

yapı
(Jeoloji) constraction
yapı
configuration

It is necessary to look more carefully into the demographic configuration of this region. - Bu bölgenin demografik yapısına daha dikkatli bakılması gerekir.

You can adjust game configuration options when starting the game for the first time. - Oyuna ilk kez başlarken oyunu yapılandırma seçeneklerini ayarlayabilirsiniz.

yapı
design
yapı
dwelling
yapı
works

It works exactly as advertised. - O tamamen reklam yapıldığı gibi çalışır.

He works as a teacher, but actually he's a vampire. - Öğretmenlik yapıyor ama aslında bir vampir.

yapı
{i} conformation
yapı
vein
yapı
build

My father is a master builder. - Babam bir yapı ustasıdır.

The money was appropriated for building the gymnasium. - Para spor salonunun yapımı için ayrılmıştır.

yapı
morpho-
yapı
chemistry

Do you study chemistry? - Kimya öğrenimi yapıyor musun?

Tom is majoring in chemistry. - Tom kimyada ihtisas yapıyor.

yapı
stucture
anayol boyunca yapılaşma
ribbon development
yapı
corpus
yapı
composition
yapı
contexture
yapı
blood

Tom was given a blood transfusion. - Tom'a kan nakli yapıldı.

yapı
(Hukuk) construction, structure
yapı
make, origin: Alman yapısı bir tabanca a revolver made in Germany/a German-made revolver
yapı
being

Our rocket is being built. - Bizim roket yapılıyor.

I was disappointed at there being so little to do. - Yapılacak çok az şey olması beni hayal kırıklığına uğrattı.

yapı
framework

The building will be made of concrete on a steel framework. - Yapı, çelik iskelet üzerine betondan yapılacaktır.

The whole framework was made of iron. - Bütün iskelet demirden yapıldı.

yapı
building, construction: Herkeste bir yapı hevesi başladı. Everyone was seized with a desire to build
yapı
build, structure; constitution; physique; frame
yapı
building, construction, edifice " bina; structure" " strüktür; fabric; configuration, conformation; (beden) build; temperament, disposition
yapı
fiber

Use the highest heat settings only when you're ironing fabrics made of natural fibers like cotton or linen. - Sadece pamuk ve keten gibi doğal liflerden yapılmış kumaşları ütülerken en yüksek ısı ayarlarını kullanın.

These warm socks are made from alpaca fiber. - Bu kışlık çoraplar alpaka liften yapılır.

yapı
disposition
yapı
edifice

The new edifice of the theatre looks very splendid. - Tiyatronun yeni yapısı çok görkemli görünüyor.

yapı
make up
yapı
fabric

The dress is made of a thin fabric. - Elbise ince bir kumaştan yapılmıştır.

Use the highest heat settings only when you're ironing fabrics made of natural fibers like cotton or linen. - Sadece pamuk ve keten gibi doğal liflerden yapılmış kumaşları ütülerken en yüksek ısı ayarlarını kullanın.

yapı
erection
yapı
fibre

These socks are made from bamboo fibre. - Bu çoraplar bambu lifinden yapılır.

yapı
habit of body
yapı
{i} strain
yapı
{i} presence
yapı
{i} quality

The life preserver must be made of high quality materials. - Cankurtaran yüksek kaliteli malzemelerden yapılmış olmalıdır.

If you want quality, pay for it. - Eğer kalite istiyorsanız, bunun için ödeme yapın.

yapı
artifact
yapı
gestalt
yapı
setup
yapı
homologue
yapı
{i} Nature

Death is a disgusting thing that nature has to hide, and it does it well. - Ölüm, doğanın gizlemesi gereken iğrenç bir şey ve bunu iyi yapıyor.

yapı
{i} organism

Visible from space, the Great Barrier Reef is the largest structure on Earth made by living organisms. - Uzaydan görülebilen Great Barrier Reef, canlı organizmalar tarafından yapılan dünyadaki en büyük yapıdır.

yapı
{i} making

Tom worries about making mistakes at work. - Tom, iş yaparken yapılan hatalardan endişeleniyor.

I object to his making private calls on this phone. - Ben bu telefondan özel arama yapılmasına karşıyım.

yapı
{i} system

Because the personal computer here cannot change the system, nothing can be done. - Buradaki kişisel bilgisayar sistemi değiştiremediği için hiçbir şey yapılamaz.

I need to configure this server with an appropriate firewall system. - Uygun bir güvenlik duvarı sistemiyle bu sunucuyu yapılandırmam gerekiyor.

yeniden yapılaşma
New Deal
Türkçe - Türkçe
Yapı durumuna gelme
Yapı
örgü
Yapı
strüktür
Yapı
konstrüksiyonstrüktür
Yapı
(Hukuk) EBNİYE
Yapı
(Hukuk) STATÜ
Yapı
bina
Yapı
mimari
yapı
Bütünün bir araya getirilişinde uyulan dizge, strüktür. Ögeleriyle somut bağımlılığı olan bütün
yapı
Yapma, oluşturma, ortaya konulma, meydana getirme
yapı
Canlı bir varlığın ruh veya beden özelliklerinin tümü, bünye, strüktür: "Yapısı sağlam, güzel bir erkekti."- Y. Z. Ortaç
yapı
Parçaları ve ögeleri arasında yasaya uygunluk, durağan bağlar ve karşılıklı ilişkiler bulunan dizge veya bütün, strüktür
yapı
Barınmak veya başka amaçlarla kullanılmak için yapılmış her türlü mimarlık eseri, bina
yapı
Ögeleriyle somut bağımlılığı olan bütün
yapı
Bal peteği
yapı
Yapılmakta olan konut, yol, köprü vb. inşaat
yapı
Bütünün bir araya getirilişinde uyulan dizge, strüktür
yapı
Canlı bir varlığın ruh veya beden özelliklerinin tümü, bünye, strüktür
yapılaşmak
Oluşmak
yapılaşmak
Yapı durumuna gelmek