Brian's girlfriend often begs him to take her to luxurious restaurants.
- Brian'ın kız arkadaşı sık sık onu lüks restoranlara götürmesi için yalvarır.
He implored her to come back.
- O onun geri gelmesi için yalvardı.
She implored him to come back.
- O onun geri gelmesi için yalvardı.
Tom pleaded with Mary to stay.
- Tom Mary'nin kalması için yalvardı.
The man pleaded self-defence.
- Adam kendini savunmak için yalvardı.
She looked at me with a passionate expression of entreaty.
- O bana tutkulu bir yalvarma ifadesiyle baktı.
Do not abandon us, I entreat.
- Bizi terk etmeyin, yalvarıyorum.