yalandan teriminin Türkçe İngilizce sözlükte anlamı
- (doing something) in a slipshod/hit-or-miss fashion: Yalandan bir siliver gitsin! Just give it a few quick swipes and leave it!
- pretending, simulating (something): Yalandan ağladılar. They pretended to cry
- false
Lead us from falsehood to truth.
- Bizi yalandan gerçeğe götür.
- not seriously, for appearance sake
- faked up
- under false pretenses
- colorable
- sham
- pretended
- yalan
- lie
Please forgive me for telling a lie.
- Yalan söylediğim için beni affet,lütfen.
He made an admission that he had lied.
- O, yalan söylediğini itiraf etti.
- yalandan hasta
- faker
- yalandan hasta
- simulator
- yalandan inanma
- make believe
- yalandan utanç
- false shame
- yalandan yapma
- pretence
- yalandan yapma
- simulation
- yalandan yapma
- pretense
- yalandan yapmak
- pretend
- yalandan yapmak
- to pretend, to feign
- yalandan yapmak
- simulate
- yalandan yapılan
- false
- yalan
- {i} deceit
- yalan
- tale
- yalan
- fairy
- yalan
- madeup
- yalan
- wrong
To tell a lie is wrong.
- Yalan söylemek yanlıştır.
I think it's wrong to tell a lie.
- Ben yalan söylemenin yanlış olduğunu düşünüyorum.
- yalan
- made-up
- yalan
- pretense
- yalan
- fabricate
- yalan
- (Argo) porky
- yalan
- falsity
- yalan
- artificialness
- yalan
- perjure
- yalan
- falsehood
Lead us from falsehood to truth.
- Bizi yalandan gerçeğe götür.
I believe you are telling me a falsehood, Anne, she said sharply. I know you are.
- Bana bir yalan söylüyor olduğuna inanıyorum, Anne dedi keskin bir biçimde. Senin yalan söylediğini biliyorum.
- yalan
- imaginary
- yalan
- {i} fudge
- yalan
- baloney
- yalan
- fabrication
Even if it's not true, it's a brilliant fabrication.
- Bu doğru olmasa bile, parlak bir yalan.
- yalan
- sham
A shameless liar speaks smilingly.
- Utanmaz bir yalancı gülümseyerek konuşur.
Shame on you for lying.
- Yalan söylediğin için yazıklar olsun.
- yalan
- falseness
- yalan
- story
She hastened to deny the story.
- O, hikayeyi yalanlamak için acele etti.
His story is too preposterous to be a lie.
- Onun hikayesi bir yalan olamayacak kadar çok mantıksız.
- yalan
- flam
- yalan
- mendacious
- yalan
- imagination
- Yalan
- a lie in
- yalan
- a fib
- yalan
- lied to
- yalan
- taradidle
- yalan
- falsehoods
- yalan
- lie, falsehood, untruth, fabrication; fib
- yalan
- prevarication
- yalan
- plumper
- yalan
- tarradiddle
- yalan
- invention
- yalan
- hollow
- yalan
- made up
- yalan
- taradiddle
- yalan
- telltale
- yalan
- false, untrue
- yalan
- untruthful
- yalan
- untruth
- yalan
- fib
- yalan
- shave
- yalan
- lie, story, fabrication, falsehood; false, untrue
- yalan
- quack
Mary is a quack doctor.
- Mary bir yalancı doktor.
- yalan
- untrue
- yalan
- gammon
- yalan
- fallacious
- yalan
- false
The rumor of her death turned out false.
- Öldüğü söylentisi yalanmış.
Time reveals truth as well as falsehood.
- Zaman yalanın yanı sıra gerçeği de ortaya koyar.
- yalan
- misstate