This little story is too simple to explain everything.
- Bu küçük hikaye her şeyi açıklamak için çok yalın.
He was so startled that he ran outside barefoot.
- O kadar ürkmüştü ki yalınayak dışarı koştu.
Tom isn't used to walking barefooted.
- Tom yalın ayak yürümeye alışık değildir.
He made a speech in plain English.
- Yalın bir İngilizce ile konuşma yaptı.
All prepositions take the nominative.
- Tüm edatlar, yalın haldedir.
You ought to face the stark reality.
- Yalın gerçeklikle yüz yüze gelmelisin.
I need you to tell me the unvarnished truth.
- Bana yalın gerçeği söylemen gerekir.