yaşları

listen to the pronunciation of yaşları
Türkçe - İngilizce
ages

A child develops rapidly between the ages of 13 and 16. - Bir çocuk 13 ve 16 yaşları arasında hızla gelişir.

The ages of the two children put together was equivalent to that of their father. - İki çocuğun yaşları toplandığında babalarınkine eşit oluyordu.

air ground engagement system
stands for advanced glycosylation (gly-KOH-sih-LAY-shun) endproducts AGEs are produced in the body when glucose links with protein They play a role in damaging blood vessels, which can lead to diabetes complications
plural of age
third-person singular of age
AGES 10
Someone who is ages with someone else is the same age as that person My James is ages wi her David
{i} (Informal) long or extended period of time (e.g.: "She left the house ages ago")
yaş
age

He has a son of your age. - Senin yaşında bir oğlu var.

Because of his age, my grandfather doesn't hear well. - Dedem yaşından dolayı pek iyi duyamıyor.

yaş
wet

I wet the bed until I was ten years old. - Ben on yaşına kadar yatağı ıslatırdım.

This grass is too wet to sit on. - Bu çim üstüne oturmak için çok yaş.

yaş
humid
yaş
dank
yaş
sappy
yaş
year; winter
yaş
{i} year

Sam is two years younger than Tom. - Sam Tom'dan iki yaş küçük.

My father is only fifteen years old. - Benim babam sadece on beş yaşında.

yaş
fresh

Fish such as carp and trout live in fresh water. - Sazan ve alabalık gibi balıklar tatlı suda yaşar.

Such fishes as carp and trout live in fresh water. - Sazan ve alabalık gibi balıklar tatlı suda yaşar.

yaş
(Gıda) moisture
yaş
vintage
yaş
new

John lives in New York. - John New York'ta yaşar.

The older you get, the more difficult it becomes to learn a new language. - Ne kadar yaşlanırsan, yeni bir dili öğrenmek o kadar zor olur.

yaş
young

Sam is two years younger than Tom. - Sam Tom'dan iki yaş küçük.

He is five years younger than me. - O, benden beş yaş küçük.

yaş
in age
yaş
damp; moist
yaş
slang bad, rough, tough
yaş
slang alcohol, liquor, booze
yaş
tears (in a person's eyes): bir damla yaş a tear
yaş
fresh (fruit) (as opposed to dried)
yaş
tear

Tears came to my eyes. - Gözlerimden yaşlar geldi.

My mother looked at me with tears in her eyes. - Annem gözlerinde yaşlarla bana baktı.

yaş
clammy
yaş
time of life

The best time of life is when you are young. - Yaşamın en iyi zamanı genç olduğun zamandır.

The best time of life is when we are young. - Yaşamın en iyi zamanı genç olduğumuz zamandır.

yaş
unseasoned