yaşlandırma

listen to the pronunciation of yaşlandırma
Türkçe - İngilizce
ageing
aging
dating
yaş
age

Wisdom does not automatically come with age. - Bilim yaş ile otomatik olarak gelmez.

Because of his age, my grandfather doesn't hear well. - Dedem yaşından dolayı pek iyi duyamıyor.

yaş
wet

Tom's eyes were wet with tears. - Tom'un gözleri göz yaşları yüzünden ıslaktı.

I wet the bed until I was ten years old. - Ben on yaşına kadar yatağı ıslatırdım.

yaşlandırma aygıtı
ageing apparatus
yapay yaşlandırma
artificial aging
yaş
humid
yaş
dank
yaş
sappy
yaş
year; winter
yaş
{i} year

Sam is two years younger than Tom. - Sam Tom'dan iki yaş küçük.

My father will soon be forty years old. - Babam yakında kırk yaşında olacak.

yaş
fresh

Take a fresh look at your lifestyle. - Yaşam tarzınıza dikkatle bir göz atın.

Fish such as carp and trout live in fresh water. - Sazan ve alabalık gibi balıklar tatlı suda yaşar.

yaş
(Gıda) moisture
yaş
vintage
yaşlandırmak
(İnşaat) aging
yaş
new

John lives in New York. - John New York'ta yaşar.

Older people are often afraid of trying new things. - Yaşlı insanlar sık sık yeni şeyleri denemekten korkarlar.

yaş
young

She is five years younger than me. - O, benden beş yaş küçük.

John is not as old as Bill; he is much younger. - John Bill kadar yaşlı değil; çok daha genç.

yaş
in age
yaşlandırmak
to aging
suni yaşlandırma
(Havacılık) artificial ageing
yaş
damp; moist
yaş
slang bad, rough, tough
yaş
slang alcohol, liquor, booze
yaş
tears (in a person's eyes): bir damla yaş a tear
yaş
fresh (fruit) (as opposed to dried)
yaş
tear

She called out to him, with tears running down her cheeks. - Yanaklarından süzülen yaşlarla ona seslendi.

My mother looked at me with tears in her eyes. - Annem gözlerinde yaşlarla bana baktı.

yaş
clammy
yaş
time of life

The best time of life is when we are young. - Yaşamın en iyi zamanı genç olduğumuz zamandır.

The best time of life is when you are young. - Yaşamın en iyi zamanı genç olduğun zamandır.

yaş
unseasoned
yaşlandırmak
to cause (someone, something) to grow old, age
yaşlandırmak
age
yaşlandırmak
to age
yaşlandırma