That aging film star has had three facelifts.
- O yaşlanan film yıldızı üç kez yüz gerdirme ameliyatı oldu.
An aging population will require more spending on health care.
- Yaşlanan bir nüfus sağlık üzerinde daha fazla harcama gerektirecektir.
At the age of six he had learned to use the typewriter and told the teacher that he did not need to learn to write by hand.
- Altı yaşında o, daktiloyu kullanmayı öğrendi ve öğretmenine el ile yazmayı öğrenmesine gerek kalmadığını söyledi.
His niece is attractive and mature for her age.
- Onun kız yeğeni çekici ve yaşına göre olgundur.
Tom's eyes were wet with tears.
- Tom'un gözleri göz yaşları yüzünden ıslaktı.
I wet the bed until I was ten years old.
- Ben on yaşına kadar yatağı ıslatırdım.
I learned to play guitar when I was ten years old.
- On yaşındayken gitar çalmayı öğrendim.
My father is only fifteen years old.
- Benim babam sadece on beş yaşında.
Fish such as carp and trout live in fresh water.
- Sazan ve alabalık gibi balıklar tatlı suda yaşar.
Such fishes as carp and trout live in fresh water.
- Sazan ve alabalık gibi balıklar tatlı suda yaşar.
The older you get, the more difficult it becomes to learn a new language.
- Ne kadar yaşlanırsan, yeni bir dili öğrenmek o kadar zor olur.
John lives in New York.
- John New York'ta yaşar.
She is five years younger than me.
- O, benden beş yaş küçük.
Sam is two years younger than Tom.
- Sam Tom'dan iki yaş küçük.
Tears came to my eyes.
- Gözlerimden yaşlar geldi.
My mother looked at me with tears in her eyes.
- Annem gözlerinde yaşlarla bana baktı.
The best time of life is when we are young.
- Yaşamın en iyi zamanı genç olduğumuz zamandır.
The best time of life is when you are young.
- Yaşamın en iyi zamanı genç olduğun zamandır.