Gerhard Schroeder is the first German chancellor not to have lived through World War II.
- Gerhard Schröder, II. Dünya Savaşı boyunca yaşamayan ilk şansölyedir.
Nobody lives in this house.
- Bu evde hiç kimse yaşamıyor.
Who lives without folly is not so wise as he thinks.
- Çılgınlık yapmadan yaşayan insan düşündüğü kadar akıllı değildir.
Mike has a friend who lives in Chicago.
- Mike'ın Şikago'da yaşayan bir arkadaşı var.
Tom bought a bunch of inexpensive cameras to give to children who lived in his neighborhood.
- Tom onun mahallesinde yaşayan çocuklara vermek için bir sürü ucuz kameralar aldı.
He despised those who lived on welfare.
- Refah içinde yaşayan insanları küçümsedi.
I think that our living together has influenced your habits.
- Sanırım birlikte yaşamamız senin alışkanlıklarını etkiledi.
She is used to living alone.
- Yalnız yaşamaya alışkın.
I have a friend living in London.
- Londra'da yaşayan bir arkadaşım var.
The number of the living was smaller than that of the dead.
- Yaşayanların sayısı ölülerinkinden daha azdı.
I have a friend living in London.
- Londra'da yaşayan bir arkadaşım var.
Tom has many friends living in Boston.
- Tom'un Boston'da yaşayan bir sürü arkadaşları var.
Long live the Tatoeba Project!
- Çok yaşa Tatoeba Projesi!
Long live the Soviet Union!
- Çok yaşa Sovyetler Birliği!
Hurray! I have found it!
- Yaşasın! Ben onu buldum!
We love our mother almost without knowing it, without feeling it, as it is as natural as to live.
- Biz neredeyse bilmeden, hissetmeden annemiz severiz, çünkü o yaşamak kadar doğaldır.
Did you know that some foxes lived on this mountain?
- Bazı tilkilerin bu dağda yaşadığını biliyor muydun?
The region has never been inhabited by people.
- Bölgede insanlar hiç yaşamadı.
Animals inhabit the forest.
- Hayvanlar ormanda yaşar.
Elephants are the largest land animals alive today.
- Filler bugün yaşayan en büyük kara hayvanlarıdır.
Carl is the tallest man alive.
- Yaşayan en uzun adam Carl'dır.