Tom threw his dirty socks on the pile of clothes in the corner of his room.
- Tom odasının köşesindeki elbise yığını üzerine kirli çoraplarını attı.
The bags were piled up behind him.
- Çantalar onun arkasında yığıldı.
Tom's compost heap got so hot that it spontaneously combusted.
- Tom'un gübre yığını o kadar çok ısındı ki o kendiliğinden yaktı.
The wood was kindled, the flames arose, and a mouldering heap of ashes was soon all that remained of Mrs Askew and her fellow martyrs.
- Koru yakıldı, alevler yükseldi, ve kısa sürede bayan Askew ve arkadaş şehitleriyle ilgili geriye kalan bütün şey dökülen bir küller yığınıydı.
Tom stacked the boxes up against the wall.
- Tom kutuları duvarın önüne yığdı.
He must have stacked them up against the wall.
- Onları duvarın dibine yığmış olmalı.
yığılma = birikme.