yüzleşti̇rme

listen to the pronunciation of yüzleşti̇rme
Türkçe - İngilizce

yüzleşti̇rme teriminin Türkçe İngilizce sözlükte anlamı

yüz
hundred

One hundred and fifty people entered the marathon race. - Yüz elli kişi maraton yarışına girdi.

I would love to write hundreds of sentences on Tatoeba, but I've got things to do. - Tatoeba'ya yüzlerce cümle yazmak isterdim ama yapmam gereken şeyler var.

yüz
face

Women really are quite dangerous. The more I think about this, the more I'm able to understand the reasoning behind face covering. - Kadınlar gerçekten oldukça tehlikeliler. Bu konuda ne kadar çok düşünürsem, o kadar çok yüz örtüsünün arkasındaki nedeni anlayabileceğim.

The girl fainted, but she came to when we threw water on her face. - Kız bayıldı, fakat biz onun yüzüne su döktüğümüzde o kendine geldi.

yüzleştirmek
{f} confront

Dan went to Linda's house to confront her. - Dan onu yüzleştirmek için Linda'nın evine gitti.

yüzleştirme
confrontation

She found confrontations very upsetting. - O, yüzleştirmeleri çok üzücü buldu.

I don't like confrontation. - Yüzleştirmeyi sevmiyorum.

yüzleştirme
(Hukuk) confrontation ZZZZ
yüz
front

Tom has bad eyes, so he always sits in the very front of the classroom. - Tom'un kötü gözleri var bu yüzden o her zaman sınıfın çok önüne oturur.

The fog was so thick that I couldn't see my hand in front of my face. - Sis l kadar yoğundu ki yüzümün önündeki elimi göremedim.

yüz
countenance
yüz
facial

Her facial expression was more sour than a lemon. - Onun yüz ifadesi bir limondan daha ekşiydi.

He has really soft facial features. - O gerçekten yumuşak yüz hatlarına sahip.

yüz
one hundred

The building is one hundred meters high. - Bina yüz metre yüksekliğindedir.

Cancer is not one but more than one hundred distinct diseases. - Kanser tek değil fakat yüzlerce farklı hastalıklardan biridir.

yüz
cheek

Gluteus Maximus was one of the cheekiest Roman emperors. - Gluteus Maximus, en yüzsüz Roma imparatorlarından biriydi.

My brother got cheeky. - Erkek kardeşim yüzsüzleşti.

yüz
obverse
yüz
cast of features
yüz
frontage
yüz
feature

He has really soft facial features. - O gerçekten yumuşak yüz hatlarına sahip.

Tom's facial features and mannerisms are very much like those of his father. - Tom'un yüz hatları ve tavırları babasınına çok benzer.

yüz
figure

I figured Tom would mess up again. - Tom'un tekrar yüzüne gözüne bulaştıracağını düşündüm.

The most important figure of mathematics of the nineteenth century is, undoubtedly, Gauss. - On dokuzuncu yüzyılın matematiğinin en önemli figürü kesinlikle, Gauss.

yüz
impudence
yüz
(Arkeoloji) façade
yüz
face side
yüz
features

Tom's facial features and mannerisms are very much like those of his father. - Tom'un yüz hatları ve tavırları babasınına çok benzer.

He has really soft facial features. - O gerçekten yumuşak yüz hatlarına sahip.

yüz
facade
yüz
frostbite
yüz
(Bilgisayar) sides

Life and death are two sides of the same coin. - Yaşam ve ölüm aynı madalyonun iki yüzüdür.

Are the Bush administration and al-Qaida the two sides of the same coin? - Bush yönetimi ve El Kaide aynı madalyonun iki yüzü müdür?

yüz
(Teknik,Tekstil) good side
yüzleştirme
bring into
yüzleştirmek
expose
yüz
visage

Tom's face lost its passive visage and revealed his horror and disgust. - Tom'un yüzü pasif görüntüsünü kaybetti ve korku ve nefretini açığa vurdu.

yüz
swam

Takuya swam naked as a jaybird. - Takuya alakarga gibi çıplak yüzdü.

Would you mind if I swam in your pool? - Havuzunuzda yüzebilir miyim?

yüz
puss
yüz
{f} swim

I prefer swimming to skiing. - Yüzmeyi kaymaya tercih ederim.

When can I swim here? - Ne zaman burada yüzebilirim?

yüz
{f} swum

He is the only American to have swum the English Channel. - O, İngiliz Kanalında yüzmüş tek Amerikalı.

I haven't swum in the ocean since I left Florida. - Florida'yı terkettiğimden beri okyanusta yüzmedim.

yüz
frontispiece
yüz
snoot
yüz
{f} floating

The boat was broken by the floating ice. - Tekne yüzen bir buz tarafından parçalandı.

A ball is floating down the river. - Bir top nehirden aşağı doğru yüzüyordu.

yüz
physiognomy
yüz
side

I jumped into the water and swam to the other side of the river. - Suya atladım ve nehrin diğer tarafına yüzdüm.

He put on his sweater wrong side out. - O kazağını ters yüz giydi.

yüz
{f} swimming

John is in the swimming club. - John yüzme kulübündedir.

I prefer swimming to skiing. - Yüzmeyi kaymaya tercih ederim.

yüzleştirmek
confront with
yüz
to face

Those selected will have to face extensive medical and psychological tests. - Seçilmiş olanlar kapsamlı tıbbi ve psikolojik testlerle yüzleşmek zorunda kalacak.

They stood face to face. - Onlar yüz yüze durdu.

yüz
sense of shame, shame: Sende hiç yüz yok mu? Have you no shame? Ne yüzle ondan böyle bir şey isteyebilirsin? How can you have the gall to ask her for such a thing?
yüz
face (the front, exposed, finished, dressed, or otherwise specially prepared surface of something): kumaşın yüzü the face of the cloth. dağın kuzey yüzü the north face of the mountain. binanın yüzü the building's façade. paltonun yüzü the outer side of the coat
yüz
cloth which encloses the stuffing of a cushion or pillow, case; mattress ticking; cloth used to cover a chair or sofa, upholstery, upholstering
yüz
face (of a person or animal)
yüz
face, mug; (bina) façade; (para, madalya, vb.) obverse; surface; impudence, cheek; facial
yüz
phiz
yüz
hecto
yüz
cutting edge, face (of a knife blade or other sharp tool)
yüz
side: ırmağın öte yüzünde on the other side of the river. problemin bu yüzü this aspect of the problem
yüz
kisser
yüz
surface: suyun yüzü the surface of the water
yüz
mien
yüz
dial

Strictly speaking, Chinese consists of hundreds of dialects. - Aslına bakarsan, Çinçe yüzlerce lehçeden oluşur.

yüz
fivescore
yüz
brow
yüz
{f} float

The fisherman saved himself by means of a floating board. - Balıkçı kendini yüzen bir tahta vasıtasıyla kurtardı.

A ball is floating down the river. - Bir top nehirden aşağı doğru yüzüyordu.

yüz
favor

The floor was strewn with party favors: torn noisemakers, crumpled party hats, and dirty Power Ranger plates. - Yer partiden kalanlar yüzünden dağınıktı: Yırtık gürültüyapıcılar, kırışık parti şapkaları, ve kirli Power Ranger tabakları.

She didn't want to drink alcoholic drinks every day. However, beer is her favorite drink, so she drinks non-alcoholic beer every day. - Alkollü içkileri her gün içmek istemiyordu. Fakat bira onun sevdiği içkisidir, bu yüzden o her gün alkolsüz bira içiyor.

yüzleştirmek
to have (two or more people) confront each other, have (two or more people) meet each other face to face; to confront (one person) with (another): Fatma'yı, kendisini suçlayan adamla yüzleştirdiler. They confronted Fatma with her accuser
yüzleştirmek
to confront

Dan went to Linda's house to confront her. - Dan onu yüzleştirmek için Linda'nın evine gitti.

Türkçe - Türkçe
(Hukuk) İfadeleri birbirine tutmayan kimselerin karşıkarşıya getirilerek ifadelerindeki çelişkilerin giderilmesini sağlayan yol
yüzleştirme
Yüzleştirmek işi
yüz
Başta, alın, göz, burun, ağız, yanak ve çenenin bulunduğu ön bölüm, sima, çehre, surat: "Bir güzel çocuk yüzüyle gülümsüyor."- S. F. Abasıyanık
yüz
On kere on, doksan dokuzdan bir artık
yüz
Doksan dokuzdan sonra gelen sayının adı
yüz
Kesici araçlarda keskin kenar
yüz
Bir şeyin ön tarafta bulunan bölümü, cephe
yüz
Yüzey, satıh
yüz
Bu sayıyı gösteren 100, C rakamlarının adı
yüz
Kez, kere kelimeleri ile birlikte kullanılarak yapılan işin çokluğunu abartmalı bir biçimde anlatır: "Hikmet Beyin kurum ve edası, her zamankinden belki yüz kat üstündü."- S. M. Alus
Yüz
(Osmanlı Dönemi) LEÇ
Yüz
duluk
Yüz
beniz
Yüzleştirme
(Hukuk) MUVACEHE
yüz
Birinin görülegelen veya umulan hoşgörürlüğüne güvenilerek gösterilen cüret
yüz
Nedeniyle, sebebiyle: "Bu yüzden Fuat Köprülü ile çatışmaya başlamışlardı gazetelerde."- Y. Z. Ortaç
yüz
On kere on, doksan dokuzdan bir artık olan
yüz
Yan, taraf
yüz
Bir yapının dışa bakan düşey yüzeylerinin tümü
yüz
Doksan dokuzdan sonra gelen sayının adı ve bu sayıyı gösteren işaret, 100, C
yüz
Yapının cephesi
yüz
Başta, alın, göz, burun, ağız, yanak ve çenenin bulunduğu ön bölüm, sima, çehre, surat
yüz
Utanma
yüz
Yastığa geçirilen kılıf
yüz
Bir şeyin görünen bölümünde kullanılan kumaş
yüz
Başta, alın, göz, burun, ağız, yanak ve çenenin bulunduğu ön bölüm
yüz
Bir kumaşın dikiş sırasında dışa getirilen gösterişli bölümü
yüz
Nedeniyle, sebebiyle
yüz
Keskin kenar
yüz
Kez, kere kelimeleri ile birlikte kullanılarak yapılan işin çokluğunu abartmalı bir biçimde anlatır
yüz
Yapı cephesi
yüzleştirmek
İki yanın yüzleşmesini sağlamak
yüzleşti̇rme