This is a three-star hotel; three hundred dollars a night.
- Burası üç yıldızlı bir oteldir; bir gece üç yüz dolardır.
I would love to write hundreds of sentences on Tatoeba, but I've got things to do.
- Tatoeba'ya yüzlerce cümle yazmak isterdim ama yapmam gereken şeyler var.
Women really are quite dangerous. The more I think about this, the more I'm able to understand the reasoning behind face covering.
- Kadınlar gerçekten oldukça tehlikeliler. Bu konuda ne kadar çok düşünürsem, o kadar çok yüz örtüsünün arkasındaki nedeni anlayabileceğim.
The girl fainted, but she came to when we threw water on her face.
- Kız bayıldı, fakat biz onun yüzüne su döktüğümüzde o kendine geldi.
Tom has bad eyes, so he always sits in the very front of the classroom.
- Tom'un kötü gözleri var bu yüzden o her zaman sınıfın çok önüne oturur.
I sit in front of a computer screen all day, so I get pretty heavily bombarded by electro-magnetic waves.
- Ben bütün gün bilgisayar ekranı önünde otururum, bu yüzden elektro-manyetik dalgalar tarafından oldukça şiddetli şekilde bombardıman edilirim.
Observe his facial reaction when we mention a price.
- Biz bir fiyattan bahsettiğimizde onun yüz tepkimesini gözlemle.
His facial expression was more sour than a lemon.
- Onun yüz ifadesi bir limondan daha fazla ekşiydi.
One hundred and fifty people entered the marathon race.
- Yüz elli kişi maraton yarışına girdi.
Cancer is not one but more than one hundred distinct diseases.
- Kanser tek değil fakat yüzlerce farklı hastalıklardan biridir.
My brother got cheeky.
- Erkek kardeşim yüzsüzleşti.
Gluteus Maximus was one of the cheekiest Roman emperors.
- Gluteus Maximus, en yüzsüz Roma imparatorlarından biriydi.
Tom's facial features and mannerisms are very much like those of his father.
- Tom'un yüz hatları ve tavırları babasınına çok benzer.
He has really soft facial features.
- O gerçekten yumuşak yüz hatlarına sahip.
The most important figure of mathematics of the nineteenth century is, undoubtedly, Gauss.
- On dokuzuncu yüzyılın matematiğinin en önemli figürü kesinlikle, Gauss.
I figured Tom would mess up again.
- Tom'un tekrar yüzüne gözüne bulaştıracağını düşündüm.
Tom's facial features and mannerisms are very much like those of his father.
- Tom'un yüz hatları ve tavırları babasınına çok benzer.
He has really soft facial features.
- O gerçekten yumuşak yüz hatlarına sahip.
Are the Bush administration and al-Qaida the two sides of the same coin?
- Bush yönetimi ve El Kaide aynı madalyonun iki yüzü müdür?
There are two sides to every question.
- Her öykünün bir de diğer yüzü vardır.
Tom's face lost its passive visage and revealed his horror and disgust.
- Tom'un yüzü pasif görüntüsünü kaybetti ve korku ve nefretini açığa vurdu.
Would you mind if I swam in your pool?
- Havuzunuzda yüzebilir miyim?
She swam across the river.
- O, nehri yüzerek geçti.
John is in the swimming club.
- John yüzme kulübündedir.
I don't know how to swim.
- Nasıl yüzeceğimi bilmiyorum.
He had not swum more than a few yards before one of the skulking ground sharks had him fast by the upper part of the thigh.
- Saklanan zemin köpek balıklarından biri onu uyluğun üst kısmından hızla yakalamadan önce o birkaç yardadan daha fazla yüzmemişti.
He is the only American to have swum the English Channel.
- O, İngiliz Kanalında yüzmüş tek Amerikalı.
A ball is floating down the river.
- Bir top nehirden aşağı doğru yüzüyordu.
Thousands of dead fish have been found floating in the lake.
- Gölde yüzen binlerce ölü balık bulundu.
Tom plunged into the water and swam to the other side.
- Tom suya daldı ve diğer tarafa yüzdü.
There are two sides to every question.
- Her öykünün bir de diğer yüzü vardır.
I prefer swimming to skiing.
- Yüzmeyi kaymaya tercih ederim.
It was such a hot day that we went swimming.
- Öylesine sıcak bir gündü ki yüzmeye gittik.
Those selected will have to face extensive medical and psychological tests.
- Seçilmiş olanlar kapsamlı tıbbi ve psikolojik testlerle yüzleşmek zorunda kalacak.
You ought to face the stark reality.
- Yalın gerçeklikle yüz yüze gelmelisin.
Strictly speaking, Chinese consists of hundreds of dialects.
- Aslına bakarsan, Çinçe yüzlerce lehçeden oluşur.
The fisherman saved himself by means of a floating board.
- Balıkçı kendini yüzen bir tahta vasıtasıyla kurtardı.
The substance is light enough to float on the water.
- Bu nesne su üzerinde yüzmek için yeterince hafif.
The floor was strewn with party favors: torn noisemakers, crumpled party hats, and dirty Power Ranger plates.
- Yer partiden kalanlar yüzünden dağınıktı: Yırtık gürültüyapıcılar, kırışık parti şapkaları, ve kirli Power Ranger tabakları.
I used to love swimming. It was my favorite sport in high school.
- Ben yüzmeyi severdim. O, lisede favori sporumdu.