yüzüne

listen to the pronunciation of yüzüne
Türkçe - İngilizce
to one's face
at face
yüz
hundred

I would love to write hundreds of sentences on Tatoeba, but I've got things to do. - Tatoeba'ya yüzlerce cümle yazmak isterdim ama yapmam gereken şeyler var.

When angry, count ten; when very angry, a hundred. - Kızgınsan ona kadar; çok kızgınsan yüze kadar say.

yüz
face

His face is distorted by pain. - Onun yüzü acıdan şekil değiştirmişti.

Women really are quite dangerous. The more I think about this, the more I'm able to understand the reasoning behind face covering. - Kadınlar gerçekten oldukça tehlikeliler. Bu konuda ne kadar çok düşünürsem, o kadar çok yüz örtüsünün arkasındaki nedeni anlayabileceğim.

yüzüne gülmek
smile on
yüzüne atmak
to return, refuse, or reject (something) insultingly
yüzüne bakmamak
send smb. to Coventry
yüzüne bakmamak
1. not to pay attention to (someone). 2. not to speak to (someone) (because one is angry with him/her)
yüzüne bakmaya kıyılmaz
very beautiful
yüzüne bakılacak gibi/üne bakılır
not bad looking, of middling looks
yüzüne bakılmaz very ugly
(person)
yüzüne bağırmak
to shout at (someone) angrily and rudely
yüzüne gözüne bulaştıran kimse
dabster
yüzüne gözüne bulaştırmak
hash up
yüzüne gözüne bulaştırmak
to make a bungle of, to make a mess of, to bungle, to goof, to make a hash of it, to louse sth up
yüzüne gözüne bulaştırmak
to make a complete mess of (something), ball (something) up completely
yüzüne gözüne bulaştırmak
botch
yüzüne gözüne bulaştırmak
muddle
yüzüne gözüne bulaştırmak
mess up
yüzüne gözüne bulaştırmak
scamp
yüzüne gözüne bulaştırmak
hash
yüzüne gözüne bulaştırmak
make a mess of
yüzüne gözüne bulaştırmak
boggle
yüzüne gözüne bulaştırmak
bungle
yüzüne gözüne bulaştırmak
foozle
yüzüne gözüne bulaştırmak
goof-up
yüzüne gözüne bulaştırmak
fluff
yüzüne gözüne bulaştırmak
crab
yüzüne gülmek
to smile at (someone) hypocritically, make an essentially false display of friendship towards (someone)
yüzüne gülmek
(deyim) smile on someone
yüzüne gülmek
to feign friendship
yüzüne gülmek
(deyim) smile upon someone
yüzüne gülmek
feign friendship
yüzüne kan gelmek
to recover one's health and color
yüzüne karşı
to one's face
yüzüne karşı
to his face, to sb's face
yüzüne söylemek
fling out
yüzüne söylemek
say it to one's face
yüzüne tükürmek
spit smb. in the eye
yüzüne vurmak
fling smth. in one's teeth
yüz
front

The truth is in front of her face. - Gerçek onun yüzünün önünde.

Tom could hear a commotion in front of his house, so he went outside to see what was happening. - Tom evinin önünde bir kargaşa duyabiliyordu, bu yüzden neler olduğunu görmek için dışarı çıktı.

yüz
countenance
yüz
facial

He has really soft facial features. - O gerçekten yumuşak yüz hatlarına sahip.

Her facial expression was more sour than a lemon. - Onun yüz ifadesi bir limondan daha ekşiydi.

yüz
one hundred

One hundred, two hundred, three hundred, four hundred, five hundred, six hundred, seven hundred, eight hundred, nine hundred, one thousand. - Yüz, iki yüz, üç yüz, dört yüz, beş yüz, altı yüz, yedi yüz, sekiz yüz, dokuz yüz, bin.

The building is one hundred meters high. - Bina yüz metre yüksekliğindedir.

yüz
cheek

Gluteus Maximus was one of the cheekiest Roman emperors. - Gluteus Maximus, en yüzsüz Roma imparatorlarından biriydi.

My brother got cheeky. - Erkek kardeşim yüzsüzleşti.

su yüzüne çıkmak
emerge
yüz
obverse
yüz
cast of features
dudak yüzüne ait
(Tıp) labiocervical
eline yüzüne bulaştırmak
(deyim) muck up
eline yüzüne bulaştırmak
(deyim) mess up
yüz
frontage
yüz
feature

Tom's facial features and mannerisms are very much like those of his father. - Tom'un yüz hatları ve tavırları babasınına çok benzer.

He has really soft facial features. - O gerçekten yumuşak yüz hatlarına sahip.

yüz
figure

I figured Tom would mess up again. - Tom'un tekrar yüzüne gözüne bulaştıracağını düşündüm.

I figured Tom wasn't going to go, so I went. - Tom'un gitmeyeceğini düşündüm, bu yüzden ben gittim.

yüz
impudence
yüz
(Arkeoloji) façade
yüz
face side
yüz
features

Tom's facial features and mannerisms are very much like those of his father. - Tom'un yüz hatları ve tavırları babasınına çok benzer.

He has really soft facial features. - O gerçekten yumuşak yüz hatlarına sahip.

yüz
facade
yüz
frostbite
yüz
(Bilgisayar) sides

Econony and quality are not opposites, but rather two sides of the same coin. - Ekonomi ve kalite karşıt değildir, aynı madalyonun iki yüzüdür.

Are the Bush administration and al-Qaida the two sides of the same coin? - Bush yönetimi ve El Kaide aynı madalyonun iki yüzü müdür?

yüz
(Teknik,Tekstil) good side
yüz
visage

Tom's face lost its passive visage and revealed his horror and disgust. - Tom'un yüzü pasif görüntüsünü kaybetti ve korku ve nefretini açığa vurdu.

yüz
swam

He swam across the river. - O, nehir boyunca yüzdü.

Ann swam across the river. - Ann nehrin karşı tarafına yüzdü.

yüz
puss
yüz
{f} swim

I prefer swimming to skiing. - Yüzmeyi kaymaya tercih ederim.

When can I swim here? - Ne zaman burada yüzebilirim?

yüz
{f} swum

I haven't swum since last summer. - Geçen yazdan beri yüzmedim.

He had not swum more than a few yards before one of the skulking ground sharks had him fast by the upper part of the thigh. - Saklanan zemin köpek balıklarından biri onu uyluğun üst kısmından hızla yakalamadan önce o birkaç yardadan daha fazla yüzmemişti.

yüz
frontispiece
yüz
snoot
yüz
{f} floating

A ball is floating down the river. - Bir top nehirden aşağı doğru yüzüyordu.

The fisherman saved himself by means of a floating board. - Balıkçı kendini yüzen bir tahta vasıtasıyla kurtardı.

yüz
physiognomy
yüz
side

There are two sides to every question. - Her öykünün bir de diğer yüzü vardır.

He put on his sweater wrong side out. - O kazağını ters yüz giydi.

yüz
{f} swimming

In swimming pools, water is continuously pumped through a filter. - Yüzme havuzlarında, su sürekli olarak filtrelerden pompalanır.

It was such a hot day that we went swimming. - Öylesine sıcak bir gündü ki yüzmeye gittik.

gün yüzüne çıkarmak
Cause or allow to be seen
gün yüzüne çıkarmak
Reveal
yüz
to face

Those selected will have to face extensive medical and psychological tests. - Seçilmiş olanlar kapsamlı tıbbi ve psikolojik testlerle yüzleşmek zorunda kalacak.

The two lovers sat face to face, drinking tea. - İki âşık yüz yüze oturdular,çay içtiler.

Kürtün yağı çok olunca, hem yer, hem yüzüne sürer
(Atasözü) Some people don't have any idea of thrift
ayıbını yüzüne vurmak
to reproach sb, to tell his fault to his face
ayıpını yüzüne vurmak
to confront (a person) with his faults
işi yüzüne gözüne bulaştırmak
to bungle the job
su yüzüne çıkmak
to come to light
suyun yüzüne çıkan
(Botanik, Bitkibilim) emersed
talihi yaver gitmek/ yüzüne gülmek
to enjoy a streak of good luck
talihi yüzüne gülmek
(deyim) get a lucky break
tam yüzüne
bang in the face
tekrar su yüzüne çıkmak
re emerge
ters yüzüne dönmek
to go back, return
yüz
sense of shame, shame: Sende hiç yüz yok mu? Have you no shame? Ne yüzle ondan böyle bir şey isteyebilirsin? How can you have the gall to ask her for such a thing?
yüz
face (the front, exposed, finished, dressed, or otherwise specially prepared surface of something): kumaşın yüzü the face of the cloth. dağın kuzey yüzü the north face of the mountain. binanın yüzü the building's façade. paltonun yüzü the outer side of the coat
yüz
cloth which encloses the stuffing of a cushion or pillow, case; mattress ticking; cloth used to cover a chair or sofa, upholstery, upholstering
yüz
face (of a person or animal)
yüz
face, mug; (bina) façade; (para, madalya, vb.) obverse; surface; impudence, cheek; facial
yüz
phiz
yüz
hecto
yüz
cutting edge, face (of a knife blade or other sharp tool)
yüz
side: ırmağın öte yüzünde on the other side of the river. problemin bu yüzü this aspect of the problem
yüz
kisser
yüz
surface: suyun yüzü the surface of the water
yüz
mien
yüz
dial

Strictly speaking, Chinese consists of hundreds of dialects. - Aslına bakarsan, Çinçe yüzlerce lehçeden oluşur.

yüz
fivescore
yüz
brow
yüz
{f} float

A ball is floating down the river. - Bir top nehirden aşağı doğru yüzüyordu.

The substance is light enough to float on the water. - Bu nesne su üzerinde yüzmek için yeterince hafif.

yüz
favor

The floor was strewn with party favors: torn noisemakers, crumpled party hats, and dirty Power Ranger plates. - Yer partiden kalanlar yüzünden dağınıktı: Yırtık gürültüyapıcılar, kırışık parti şapkaları, ve kirli Power Ranger tabakları.

One hundred is my favorite number. - Yüz, benim en sevdiğim sayıdır.

zeytinyağı gibi üste/suyun yüzüne çıkmak
(for a guilty person) to outwit his accusers and come out smelling like a rose
Türkçe - Türkçe

yüzüne teriminin Türkçe Türkçe sözlükte anlamı

yüz
Başta, alın, göz, burun, ağız, yanak ve çenenin bulunduğu ön bölüm, sima, çehre, surat: "Bir güzel çocuk yüzüyle gülümsüyor."- S. F. Abasıyanık
yüz
On kere on, doksan dokuzdan bir artık
yüz
Doksan dokuzdan sonra gelen sayının adı
yüz
Kesici araçlarda keskin kenar
yüz
Bir şeyin ön tarafta bulunan bölümü, cephe
yüz
Yüzey, satıh
yüz
Bu sayıyı gösteren 100, C rakamlarının adı
yüz
Kez, kere kelimeleri ile birlikte kullanılarak yapılan işin çokluğunu abartmalı bir biçimde anlatır: "Hikmet Beyin kurum ve edası, her zamankinden belki yüz kat üstündü."- S. M. Alus
Yüz
(Osmanlı Dönemi) LEÇ
Yüz
duluk
Yüz
beniz
yüz
Birinin görülegelen veya umulan hoşgörürlüğüne güvenilerek gösterilen cüret
yüz
Nedeniyle, sebebiyle: "Bu yüzden Fuat Köprülü ile çatışmaya başlamışlardı gazetelerde."- Y. Z. Ortaç
yüz
On kere on, doksan dokuzdan bir artık olan
yüz
Yan, taraf
yüz
Bir yapının dışa bakan düşey yüzeylerinin tümü
yüz
Doksan dokuzdan sonra gelen sayının adı ve bu sayıyı gösteren işaret, 100, C
yüz
Yapının cephesi
yüz
Başta, alın, göz, burun, ağız, yanak ve çenenin bulunduğu ön bölüm, sima, çehre, surat
yüz
Utanma
yüz
Yastığa geçirilen kılıf
yüz
Bir şeyin görünen bölümünde kullanılan kumaş
yüz
Başta, alın, göz, burun, ağız, yanak ve çenenin bulunduğu ön bölüm
yüz
Bir kumaşın dikiş sırasında dışa getirilen gösterişli bölümü
yüz
Nedeniyle, sebebiyle
yüz
Keskin kenar
yüz
Kez, kere kelimeleri ile birlikte kullanılarak yapılan işin çokluğunu abartmalı bir biçimde anlatır
yüz
Yapı cephesi
yüzüne