He watched the boys swimming.
- O, çocukların yüzüşünü izledi.
She watched the children swimming in the pool.
- O, çocukların havuzda yüzüşünü izledi.
She watched him swim.
- O, onun yüzüşünü izledi.
Tom and Mary sat on the bench, watching people swim.
- Tom ve Mary bankta oturdular, insanların yüzüşünü izlediler.
This is a three-star hotel; three hundred dollars a night.
- Burası üç yıldızlı bir oteldir; bir gece üç yüz dolardır.
The airplane flies at a speed of five hundred kilometers per hour.
- Uçak saatte beş yüz kilometre hızla uçar.
His face is distorted by pain.
- Onun yüzü acıdan şekil değiştirmişti.
I saw his face in the dim light.
- Onun yüzünü loş bir ışıkta gördüm.
Tom could hear a commotion in front of his house, so he went outside to see what was happening.
- Tom evinin önünde bir kargaşa duyabiliyordu, bu yüzden neler olduğunu görmek için dışarı çıktı.
I sit in front of a computer screen all day, so I get pretty heavily bombarded by electro-magnetic waves.
- Ben bütün gün bilgisayar ekranı önünde otururum, bu yüzden elektro-manyetik dalgalar tarafından oldukça şiddetli şekilde bombardıman edilirim.
His facial expression was more sour than a lemon.
- Onun yüz ifadesi bir limondan daha fazla ekşiydi.
I have a facial boil. There's a painful lump at the back of one nostril.
- Bir yüz çıbanım var.Bir burun deliğinin arkasında acılı bir yumru var.
One hundred, two hundred, three hundred, four hundred, five hundred, six hundred, seven hundred, eight hundred, nine hundred, one thousand.
- Yüz, iki yüz, üç yüz, dört yüz, beş yüz, altı yüz, yedi yüz, sekiz yüz, dokuz yüz, bin.
The building is one hundred meters high.
- Bina yüz metre yüksekliğindedir.
Gluteus Maximus was one of the cheekiest Roman emperors.
- Gluteus Maximus, en yüzsüz Roma imparatorlarından biriydi.
My brother got cheeky.
- Erkek kardeşim yüzsüzleşti.
He has really soft facial features.
- O gerçekten yumuşak yüz hatlarına sahip.
Tom's facial features and mannerisms are very much like those of his father.
- Tom'un yüz hatları ve tavırları babasınına çok benzer.
I figured Tom wasn't going to go, so I went.
- Tom'un gitmeyeceğini düşündüm, bu yüzden ben gittim.
The most important figure of mathematics of the nineteenth century is, undoubtedly, Gauss.
- On dokuzuncu yüzyılın matematiğinin en önemli figürü kesinlikle, Gauss.
Tom's facial features and mannerisms are very much like those of his father.
- Tom'un yüz hatları ve tavırları babasınına çok benzer.
He has really soft facial features.
- O gerçekten yumuşak yüz hatlarına sahip.
There are two sides to every question.
- Her öykünün bir de diğer yüzü vardır.
Life and death are two sides of the same coin.
- Yaşam ve ölüm aynı madalyonun iki yüzüdür.
Tom's face lost its passive visage and revealed his horror and disgust.
- Tom'un yüzü pasif görüntüsünü kaybetti ve korku ve nefretini açığa vurdu.
She swam across the river.
- O, nehri yüzerek geçti.
Ann swam across the river.
- Ann nehrin karşı tarafına yüzdü.
When can I swim here?
- Ne zaman burada yüzebilirim?
John is in the swimming club.
- John yüzme kulübündedir.
I haven't swum in the ocean since I left Florida.
- Florida'yı terkettiğimden beri okyanusta yüzmedim.
He had not swum more than a few yards before one of the skulking ground sharks had him fast by the upper part of the thigh.
- Saklanan zemin köpek balıklarından biri onu uyluğun üst kısmından hızla yakalamadan önce o birkaç yardadan daha fazla yüzmemişti.
Thousands of dead fish have been found floating in the lake.
- Gölde yüzen binlerce ölü balık bulundu.
A ball is floating down the river.
- Bir top nehirden aşağı doğru yüzüyordu.
There are two sides to every question.
- Her öykünün bir de diğer yüzü vardır.
Tom plunged into the water and swam to the other side.
- Tom suya daldı ve diğer tarafa yüzdü.
I prefer swimming to skiing.
- Yüzmeyi kaymaya tercih ederim.
John is in the swimming club.
- John yüzme kulübündedir.
The two lovers sat face to face, drinking tea.
- İki âşık yüz yüze oturdular,çay içtiler.
Those selected will have to face extensive medical and psychological tests.
- Seçilmiş olanlar kapsamlı tıbbi ve psikolojik testlerle yüzleşmek zorunda kalacak.
Strictly speaking, Chinese consists of hundreds of dialects.
- Aslına bakarsan, Çinçe yüzlerce lehçeden oluşur.
The substance is light enough to float on the water.
- Bu nesne su üzerinde yüzmek için yeterince hafif.
A ball is floating down the river.
- Bir top nehirden aşağı doğru yüzüyordu.
The floor was strewn with party favors: torn noisemakers, crumpled party hats, and dirty Power Ranger plates.
- Yer partiden kalanlar yüzünden dağınıktı: Yırtık gürültüyapıcılar, kırışık parti şapkaları, ve kirli Power Ranger tabakları.
Eugenia shared with us her favorite oils for cleaning the face and protecting the skin.
- Eugenia yüzü temizlemek ve cildi korumak için en sevdiği yağları bizimle paylaştı.