He is, so to speak, a walking dictionary.
- Tabiri caizse, o yürüyen bir sözlüktür.
The girl walking with Ken is May.
- Ken ile yürüyen kız May'dir.
We've walked all around the lake.
- Biz gölün etrafında yürüdük.
She was so tired that she couldn't walk.
- Ayrıca o çok yoruldu, yürüyemiyor.
She likes walking alone.
- O yalnız yürümeyi sever.
Walking is good exercise.
- Yürümek iyi egzersizdir.
In order to swim, you have to learn to tread water first.
- Yüzme öğrenmek için öncelikle suda yürümeyi öğrenmelisin.
Do not walk outside this area.
- Bu alanın dışında yürümeyin.