He is, so to speak, a walking dictionary.
- Tabiri caizse, o yürüyen bir sözlüktür.
Tom likes to observe the people walking by.
- Tom yürüyen insanları gözlemlemeyi sever.
We've walked all around the lake.
- Biz gölün etrafında yürüdük.
I'm too tired to walk.
- Yürüyemeyecek kadar çok yorgunum.
He is used to walking long distances.
- O uzun mesafe yürümeye alışkın.
Walking from the station to the house takes only five minutes.
- İstasyondan yürüyerek eve gitmek sadece beş dakika.
In order to swim, you have to learn to tread water first.
- Yüzme öğrenmek için öncelikle suda yürümeyi öğrenmelisin.
Do not walk outside this area.
- Bu alanın dışında yürümeyin.