yürüyüş teriminin Türkçe İngilizce sözlükte anlamı
- walk
I watched John and Mary walking hand in hand.
- John ve Mary'nin el ele yürüyüşünü izledim.
How about taking a walk?
- Yürüyüş yapmaya ne dersin?
- walking
Walking is an excellent exercise.
- Yürüyüş mükemmel bir egzersizdir.
I don't mind walking.
- Yürüyüşe itirazım yok.
- pace
- hike
The rough terrain checked the progress of the hikers.
- Engebeli arazi yürüyüşçülerin ilerlemesini frenledi.
I met some hikers on the mountain.
- Dağda bazı yürüyüşçülerle karşılaştım.
- gressorial
- gait
He walks with an awkward gait because of an injury.
- O, yaradan dolayı garip bir yürüyüşle yürümektedir.
Horses have three gaits: Walking, trotting and galloping.
- Atların üç yürüyüşü vardır: yürüyüş, tırıs ve dörtnal.
- tread
- walk (done for exercise)
- walking; way of walking, gait
- marching; way of marching
- march (especially one organized to protest or proclaim something)
- walk; ramble; gait; march
- ramble
- tramp
- (Askeri) movement
- manifestation
- march
Every march is composed of separate steps.
- Her yürüyüş ayrı adımlardan oluşmaktadır.
Every march is composed of just a few steps.
- Her yürüyüş sadece birkaç adımdan oluşur.
- trekking
I had a slight accident while trekking in Nepal.
- Nepal'de yürüyüş yaparken hafif bir kaza geçirdim.
- walkıng
- saunter
- yürüyüş ayakkabısı
- Walking shoe
- yürüyüş yaptırmak
- march
- yürüyüş bandı
- Treadmill
- yürüyüş ayakkabıları
- walking boots
- yürüyüş emri
- route
- yürüyüş hızı
- quick time
- yürüyüş iskelesi
- catwalk
- yürüyüş maratonu
- walkathon
- yürüyüş takımı
- undercarriage
- yürüyüş yanında mı
- Is it close enough to walk
- yürüyüş yapmak
- 1. to go on a walk. 2. to hold a protest march; to hold a march to proclaim something
- yürüyüş yapmak
- to take a walk
- yürüyüş yapmak
- have a walk
- yürüyüş yapmak ister misiniz
- Would you like to go for a walk
- yürüyüş yolu
- walk
Tom is coming up the front walk.
- Tom ön yürüyüş yoluna yaklaşıyor.
- yürü
- {f} walk
We have walked all around the lake.
- Biz gölün etrafında yürüdük.
She likes to walk alone.
- O tek başına yürümeyi sever.
- uygun adımla yürüyüş
- March
- yürü
- {f} walking
She likes walking alone.
- O yalnız yürümeyi sever.
Walking from the station to the house takes only five minutes.
- İstasyondan yürüyerek eve gitmek sadece beş dakika.
- idari yürüyüş
- (Askeri) administrative march
- yorgun ve tembel yürüyüş
- slouch
- yürü
- {f} tread
In order to swim, you have to learn to tread water first.
- Yüzme öğrenmek için öncelikle suda yürümeyi öğrenmelisin.
- yürü
- trod
- yürü
- trodden
- yürü
- walk out
Do not walk outside this area.
- Bu alanın dışında yürümeyin.
- rassal yürüyüş modeli
- (Finans) Random walk hypothesis
- yürü
- amble
- yürüyüş yolu
- walk way
- alay yürüyüş kolu
- (Askeri) column of battalions
- ayda yürüyüş
- moonwalk
- azametli yürüyüş
- stalk
- ağır yürüyüş
- measured walk
- bu bölgenin yürüyüş yollarının haritasını rica ediyorum
- I'd like a map of the walking trails in this region
- cebri yürüyüş
- mil . forced march
- hızlı yürüyüş
- trot
- hızlı yürüyüş
- quick march!
- kısım yürüyüş kolu
- (Askeri) section column
- motorlu yürüyüş
- (Askeri) motor march
- motorlu yürüyüş
- (Askeri) motorized march
- motorlu yürüyüş
- (Askeri) truck movement
- paytak paytak yürüyüş
- waddle
- rahvan yürüyüş
- rack
- uygun adım yürüyüş
- pace
- uzayda yürüyüş
- spacewalk
- uzun yürüyüş
- hike
Layla finished her long hike.
- Leyla uzun yürüyüşünü bitirdi.
- yorucu yürüyüş
- slog
- yorucu yürüyüş
- trudge
- yürü
- saunter
- zorlu yürüyüş
- a long slog