She likes to walk alone.
- O tek başına yürümeyi sever.
I'm too tired to walk.
- Yürüyemeyecek kadar çok yorgunum.
He is used to walking long distances.
- O uzun mesafe yürümeye alışkın.
I watched John and Mary walking hand in hand.
- John ve Mary'nin el ele yürüyüşünü izledim.
In order to swim, you have to learn to tread water first.
- Yüzme öğrenmek için öncelikle suda yürümeyi öğrenmelisin.
Do not walk outside this area.
- Bu alanın dışında yürümeyin.