The quality of higher education must answer to the highest international standards.
- Daha yüksek eğitim kalitesi, en yüksek uluslararası standartlara cevap vermelidir.
The firm is known for its high-quality products.
- Firma, yüksek kaliteli ürünleriyle bilinmektedir.
He began to cry loudly.
- O, yüksek bir sesle ağlamaya başladı.
Speak louder so everyone can hear you.
- Daha yüksek sesle konuşun böylece herkes sizi duyabilir.
Two persons were killed when an elevated bike path collapsed in Rio.
- Rio'da bir yüksek bisiklet yolu çöktüğünde iki kişi öldü.
An elevated seaside bike path collapsed in Rio.
- Rio'da bir yüksek sahil bisiklet yolu çöktü.
We have lofty expectations.
- Yüksek beklentilerimiz var.
This mountain isn't a lofty one.
- Bu dağ yüksek değildir.
There are a lot of tall buildings in New York.
- New York'ta çok sayıda yüksek binalar vardır.
Tom tried climbing the tall tree.
- Tom yüksek ağaca tırmanmaya çalıştı.
Sami has paid a stiff price for his service.
- Sami hizmeti için yüksek bir fiyat ödedi.
Judges on the Supreme Court interpret the laws.
- Yüksek mahkeme yargıçları kanunları yorumlarlar.
Tom G. Roberts is the Chief Justice of the U.S. Supreme Court.
- Tom G. Roberts, ABD Yüksek Mahkemesi Başyargıcıdır.
Milk boils at a higher temperature than water.
- Süt sudan daha yüksek bir ısıda kaynar.
The quality of higher education must answer to the highest international standards.
- Daha yüksek eğitim kalitesi, en yüksek uluslararası standartlara cevap vermelidir.
I don't feel well at such a high altitude.
- Böyle yüksek bir irtifada iyi hissetmiyorum.
His grandfather was a soldier of high degree.
- Onun büyük babası yüksek rütbeli bir askerdi.
Grandmaster is the highest achievable title in chess.
- Büyükusta satrançta en yüksek ulaşılabilir ünvandır.
This high-rise building has five lifts.
- Bu yüksek katlı binanın beş asansörü var.
She spoke above her breath.
- O yüksek sesle konuştu.
The town is situated 1,500 meters above sea level.
- Kasaba deniz seviyesinden 1500 metre yüksekte yer alıyor.
At that time, tariffs were high on many products.
- O zaman, tarifeler birçok üründe yüksekti.
My parents' house is located high on a hill from which one can see the mountains in the east and the ocean in the north.
- Ailemin evi birinin oradan doğuda dağları ve kuzeyde okyanusu görebileceği yüksek bir tepede yer almaktadır.
Driving across desert landscapes can be dangerous when the summer temperatures are high.
- Yaz sıcaklıkları yüksek olduğunda çöl manzaraları karşısında sürüş tehlikeli olabilir.
That tall building across the street is where Tom works.
- Caddenin karşısındaki o yüksek bina Tom'un çalıştığı yerdir.
You see that tall building over there, don't you?
- Şuradaki yüksek binayı görüyorsun değil mi?
The tree was so tall that it towered over the garden wall.
- Ağaç o kadar yüksekti ki bahçe duvarının üzerinde yükseldi.