yük teriminin Türkçe İngilizce sözlükte anlamı
- (Hukuk) burden
I am afraid I'll be a burden to you.
- Ben sana bir yük olmaktan korkuyorum.
He was a burden to his parents.
- O, ebeveynlerine bir yüktü.
- charge
Mr. Brown took charge of this class last year.
- Bay Brown geçen yıl bu sınıfın sorumluluğunu yüklendi.
The police charged him with leaking information to a neighboring country.
- komşu ülke için bilgi sızıntılarıyla yüklüdür,polis.
- load
He keeps this gun loaded.
- O, bu silahı yüklü bulundurur.
This camera is not loaded with film.
- Bu kamera, film yüklü değil.
- freight
The freight on the ship got soaked.
- Gemideki yük sırılsıklam oldu.
After some freight cars were derailed, services were suspended on the Chuo Line.
- Bazı yük vagonları raydan çıktıktan sonra, hizmetler Chuo Hattı üzerinde askıya alındı.
- burdensome or difficult task, obligation, or responsibility; burden; encumbrance; incubus
- cargo
A cargo vessel, bound for Athens, sank in the Mediterranean without a trace.
- Atina'ya giden bir yük gemisi, bir iz bırakmadan Akdeniz'de battı.
- goods
Import goods are subject to high taxes.
- İthalat malları yüksek vergilere tabidir.
As expected, the price of imported goods rose.
- Beklenildiği gibi, ithal malların fiyatı yükseldi.
- responsibility
I can't burden Tom with that responsibility.
- Ben bu sorumluluğu Tom'a yükleyemem.
- incumbrance
- draft
- (İnşaat) force
- (Ticaret) cargo load
- (Ticaret) parcel
- (Bilgisayar) vol
Danger! High voltage.
- Tehlike! Yüksek voltaj.
The surface of the earth rose due to the volcanic activity.
- Dünya yüzeyi volkanik aktivite nedeniyle yükseldi.
- drain
- (Telekom) payload
- (Pisikoloji, Ruhbilim) cathexis
- load variation
- (Askeri) head
The loud drill gave her husband a headache.
- Yüksek sesli matkap, kocasına baş ağrısı verdi.
- (Askeri) fright
She's frightened by loud noises.
- O, yüksek seslerden korkuyor.
- pack
He fastened the horse's pack with a rope.
- O, atın yükünü iple bağladı.
- (Bilgisayar) height
Tom is afraid of heights.
- Tom yüksekten korkar.
I am less afraid of heights than I was.
- Yükseklerden eskisinden daha az korkuyorum.
- fardel
- load; burden; cargo, freight, goods; the onus, responsibility; charge
- shipment
- stowage
- sumpter
- cargo; freight; lading
- bulk
- strain
Tom's expensive tastes put a strain on the family's finances.
- Tom'un pahalı zevkleri ailenin mali durumuna bir yük oluyordu.
Air traffic controllers are under severe mental strain.
- Hava trafik kontrolörleri ağır zihinsel yük altındadırlar.
- weight
Her weight increased to 50 kilograms.
- Onun ağırlığı 50 kilograma yükseldi.
If you load too much weight in this box, it's going to blow up.
- Bu kutuya çok fala ağırlık yüklersen patlar.
- impedimenta
- plummet
- pile
- incident
- lading
- load; burden
- encumbrance
Since the temperature has warmed, my coat has become an encumbrance.
- Sıcaklık arttığından beri, ceketim bir yük oldu.
- tax
They oppose the plan to raise taxes.
- Onlar vergi yükseltme planına karşılar.
He said Bill Clinton would raise taxes.
- Bill Clinton'un vergileri yükselteceğini söyledi.
- imposition
- large cupboard (where bedding is stored during the day)
- haul
- electric charge, charge
- onus
- loading
They are loading oil into the ship.
- Onlar gemiye petrol yüklüyorlar.
They are loading coal into a ship now.
- Şimdi gemiye kömür yüklüyorlar.
- shipload
- impost
- {i} charging
The store where we used to buy those started charging outrageous prices, so we had to find another store.
- Onları satın aldığımız mağaza, aşırı yüksek fiyat koymaya başladı, o yüzden başka bir mağaza bulmak zorunda kaldık.
- freightage
- carload
- load with
- accoutrements
- tote
- out
Tom laughed out loud.
- Tom yüksek sesle güldü.
Tom eventually figured out how to install a free database application on his computer.
- Tom sonunda kendi bilgisayarına ücretsiz bir veritabanı uygulamasını yüklemeyi anladı.
- accouterments
- yük asansörü
- hoist
- yük gemisi
- freighter
- yük arabası
- trolley
- yük alma
- (İnşaat) loading
- yük almak
- embark
- yük atma
- (Askeri) jettison
- yük atma
- (İnşaat,Teknik) load shedding
- yük atı
- pack horse
- yük hatt
- load line
- yük ile yüklemek
- freight
- yük olmak
- be a burden
- yük olmak
- inconvenience
- yük olmak
- to be a burden
- yük olmak
- be a burden to
- yük olmak
- be a charge on somebody
- yük olmak
- incumber
- yük planı
- cargo plan
- yük treni
- freight
The freight train was held up about half an hour because of a dense fog.
- Yük treni yoğun sis nedeniyle yaklaşık yarım saat kadar gecikti.
A freight train has derailed just south of Stockholm.
- Bir yük treni Stokholm'ün tam güneyinde raydan çıktı.
- yük uçağı
- transporter
- yük yüklemek
- load
- yük-in
- (Biyokimya) redox
- yük’-in
- (Kimya) redox
- yük getirmek
- burden to
- yük nakliyesi
- Cargo transportation
- yük taşımak
- to carry loads
- yük aksi
- (Otomotiv) load axle
- yük aktarma boşluğu (USA); teröre karşı koyma / terörle mücadele merkezi
- (Askeri) cargo transfer company (USA); counterterrorist center
- yük aktarım taburu
- (Askeri) cargo handling battalion
- yük aktarım teçhizatı; konteyner aktarma teçhizatı
- (Askeri) cargo-handling equipment; container-handling equipment
- yük akımı
- load current
- yük almak
- load up
- yük altına girmek
- to take on a burdensome or difficult task, obligation, or responsibility
- yük alışverişi
- charge exchange
- yük ambarı
- cargo hold
- yük arabacısı
- teamster
- yük arabacısı
- drayman
- yük arabası
- 1. vehicle used for moving or transporting things. 2. (horse-drawn) wagon (for transporting things)
- yük arabası
- wagon
- yük arabası
- dray
- yük arabası
- wain
- yük arabası
- waggon
- yük arabası
- dray chart
- yük arabası kullanan kimse
- carter
- yük artış numarası
- (Askeri) cargo increment number
- yük asansörü
- freight lift, hoist
- yük atmak
- jettison
- yük belgesi
- bill of lading
- yük beygiri
- cart horse
- yük beygiri
- dray horse
- yük beygiri
- packhorse
- yük beygiri
- sumpter
- yük beygiri
- bathorse
- yük beygiri
- sumpter horse
- yük beygiri sürücüsü
- sumpter
- yük boşaltma hazırlık ekibi; emir-komuta bağlantı panosu
- (Askeri) off-load preparation party; orderwire patch panel
- yük boşaltma işçisi
- stevedore
- yük boşaltma kontrol subayı
- (Askeri) offload control officer
- yük boşaltmak
- debus
- yük boşaltım tahliye sistemi
- (Askeri) cargo offload and discharge system
- yük direnci
- load resistance
- yük fazlası ücreti
- excess freight
- yük gabarisi
- loading gauge
- yük gemisi
- cargo boat
- yük gemisi
- transport vessel
- yük gemisi
- transport ship
- yük gemisi
- merchantman
- yük gemisi
- merchantship
- yük gemisi işletmecisi
- freighter
- yük gönderen kimse
- freighter
- yük hali
- loading case
- yük hali
- load case
- yük hali
- loading condition
- yük hayvanı
- pack animal
- yük hayvanı
- beast of burden
- yük hayvanı
- draught animal
- yük hayvanı
- beast of burden, pack animal
- yük hayvanına takılan küfe
- pannier
- yük indirme ve transfer sistemi; ticari olarak bulunabilir
- (Askeri) cargo offload and transfer system; commercial off-the-shelf
- yük intikal harekat merkezi; tamamlayıcı metal-oksit yarı iletkeni
- (Askeri) cargo movement operations system; complementary metal-oxide semiconductor
- yük istasyonu
- goods yard
- yük kapasitesi
- tonnage
- yük kapasitesi
- carrying capacity
- yük kapasitesi
- load capacity
- yük katarı
- freight
- yük katsayısı
- charge coefficient
- yük kaybı
- loss of head
- yük kaybı
- head loss, loss of head
- yük lokomotifi
- mogul
- yük memuru
- supercargo
- yük olmak
- to be a burden to
- yük olmak
- tax
- yük olmak
- cumber
- yük olmak
- weigh on
- yük olmak
- load
- yük olmak
- weigh
- yük olmak
- impose
I don't want to impose.
- Yük olmak istemiyorum.
- yük olmak
- bear hard on
- yük olmak
- be a charge on smb
- yük olmak
- weigh upon
- yük olmak
- to be a burden (to)
- yük rampası
- dock
- yük sandığı
- container
- yük su çekimi
- load displacement
- yük sıcaklığı
- charge temperature
- yük sının
- load limit
- yük sığası
- load capacity
- yük tarifesi
- schedule of freight rates
- yük taşıma
- burden
- yük taşıma
- freightage
- yük taşıtı
- commercial vehicle
- yük taşıyıcı
- charge carrier
- yük tertibat yönergesi; koşullu iki fazlı
- (Askeri) cargo disposition instructions; conditioned diphase
- yük ton
- (Askeri) freight ton
- yük treni
- wagon train
- yük treni
- freight train
A freight train has derailed just south of Stockholm.
- Bir yük treni Stokholm'ün tam güneyinde raydan çıktı.
The freight train was held up about half an hour because of a dense fog.
- Yük treni yoğun sis nedeniyle yaklaşık yarım saat kadar gecikti.
- yük treni
- waggon train
- yük treni lokomotifi
- goods engine
- yük türü
- (Bilgisayar) payload type
- yük uçağı
- air freighter
- yük uçağı
- freighter
- yük vagonu
- freight car, Brit. goods wagon
- yük vagonu
- wagon
- yük vagonu
- waggon
- yük vagonu
- truck
- yük vagonu
- van
- yük vagonu
- freight car
- yük vagonu
- boxcar
- yük vagonu
- wagon, waggon, freight car, truck
- yük verimi
- load efficiency
- yük vurmak
- to load (an animal)
- yük yeri
- bellyhold
- yük yönlendirme bilgi dosya
- (Askeri) cargo routing information file
- yük çizgisi
- load line
- aşırı yük
- excess load
- gemiden yük atma
- jettison
- -e fazla yük yüklemek
- overload
- art yük
- (Tıp) preload
- asıl yük
- brunt
- ağır yük
- heavy goods
- ağır yük
- (Ticaret) heavy laden
- ağır yük
- heavy duty
- ağır yük
- dead weight
- aşırı yük
- abnormal load
- birim yük
- unit load
- blok yük
- (Askeri) block load
- canlı yük
- movable load
- doruk yük
- (Bilgisayar,Teknik) peak load
- eksensel yük
- (Coğrafya) axial load
- elektriksel yük
- (Jeoloji) electrical charge
- emniyetli yük
- admissible load
- emniyetli yük
- safe load
- fazla yük
- excess load
- fazla yük
- overweight
- hareketli yük
- movable load
- hareketli yük
- load
- hidrolik yük
- fall
- hidrolik yük kaybı
- (Fizik) head loss
- konsantre yük
- concontrated load
- kritik yük
- ultimate load
- kuru yük
- (Askeri) bulk
- kısmi yük
- part load
- nokta-yük
- (Fizik) point charge
- nominal yük
- nominal load
- pik yük
- peak load
- suni yük
- dummy load