yükü teriminin Türkçe İngilizce sözlükte anlamı
- yük
- (Hukuk) burden
I don't want to burden you with my troubles.
- Size sorunlarımı yüklemek istemiyorum
I am afraid I'll be a burden to you.
- Ben sana bir yük olmaktan korkuyorum.
- yük
- charge
The police charged him with leaking information to a neighboring country.
- komşu ülke için bilgi sızıntılarıyla yüklüdür,polis.
You'll be in charge of the women working in this factory.
- Bu şirkette çalışan kadınlardan yükümlü olacaksın.
- yük
- load
Tom checked to make sure his gun was loaded.
- Tom silahının yüklü olduğundan emin olmak için kontrol etti.
This camera is not loaded with film.
- Bu kamera, film yüklü değil.
- yükü paylaşmak
- (Hukuk) burden sharing
- yük
- freight
The freight on the ship got soaked.
- Gemideki yük sırılsıklam oldu.
After some freight cars were derailed, services were suspended on the Chuo Line.
- Bazı yük vagonları raydan çıktıktan sonra, hizmetler Chuo Hattı üzerinde askıya alındı.
- dengeleme (gemi yükü)
- trimming
- yük
- burdensome or difficult task, obligation, or responsibility; burden; encumbrance; incubus
- yük
- cargo
A cargo vessel, bound for Athens, sank in the Mediterranean without a trace.
- Atina'ya giden bir yük gemisi, bir iz bırakmadan Akdeniz'de battı.
- yük
- {i} onus
- yük
- {i} incident
- yük
- goods
Import goods are subject to high taxes.
- İthalat malları yüksek vergilere tabidir.
As expected, the price of imported goods rose.
- Beklenildiği gibi, ithal malların fiyatı yükseldi.
- araba yükü
- carload
- darbe yükü
- (İnşaat) impact load
- deprem yükü
- (Coğrafya,Jeoloji) earthquake load
- elektrik yükü
- (Kimya) electrical charge
- emniyetli çalışma yükü
- (Askeri,Teknik) safe working load
- gemi yükü
- cargo
- görev yükü
- (Telekom) payload
- hava yükü
- air-freight
- hava yükü
- (Askeri) air cargo
- ispat yükü
- (Kanun) burden of proof
- kamyon yükü
- truck load
- kirlilik yükü
- (Denizbilim) pollution load
- motor yükü
- (Otomotiv) engine load
- palet yükü
- (Askeri) pallet load
- teker yükü
- (İnşaat) wheel load
- yatak yükü
- (Çevre) bed load
- yük
- responsibility
I can't burden Tom with that responsibility.
- Ben bu sorumluluğu Tom'a yükleyemem.
- yük
- incumbrance
- yük
- draft
- yük
- (İnşaat) force
- yük
- (Ticaret) cargo load
- yük
- (Ticaret) parcel
- yük
- (Bilgisayar) vol
The surface of the earth rose due to the volcanic activity.
- Dünya yüzeyi volkanik aktivite nedeniyle yükseldi.
Tom thought the music was too loud, but he was too tired to get up and turn the volume down.
- Tom müziğin çok yüksek olduğunu düşünüyordu fakat kalkıp kısamayacak kadar yorgundu.
- yük
- drain
- yük
- (Telekom) payload
- yük
- (Pisikoloji, Ruhbilim) cathexis
- yük
- load variation
- yük
- (Askeri) head
The loud drill gave her husband a headache.
- Yüksek sesli matkap, kocasına baş ağrısı verdi.
- yük
- (Askeri) fright
She's frightened by loud noises.
- O, yüksek seslerden korkuyor.
- yük
- pack
He fastened the horse's pack with a rope.
- O, atın yükünü iple bağladı.
- yük
- (Bilgisayar) height
Tom is afraid of heights.
- Tom yüksekten korkar.
I am less afraid of heights than I was.
- Yükseklerden eskisinden daha az korkuyorum.
- ölçü yükü
- (Askeri) measurement cargo
- yük
- weight
If you load too much weight in this box, it's going to blow up.
- Bu kutuya çok fala ağırlık yüklersen patlar.
Her weight increased to 50 kilograms.
- Onun ağırlığı 50 kilograma yükseldi.
- yük
- {i} charging
The store where we used to buy those started charging outrageous prices, so we had to find another store.
- Onları satın aldığımız mağaza, aşırı yüksek fiyat koymaya başladı, o yüzden başka bir mağaza bulmak zorunda kaldık.
- yük
- impedimenta
- yük
- encumbrance
Since the temperature has warmed, my coat has become an encumbrance.
- Sıcaklık arttığından beri, ceketim bir yük oldu.
- yük
- freightage
- yük
- carload
- iş yükü
- (Ticaret) Workload
This heavy workload is too much for me.
- Bu ağır iş yükü benim için çok fazla.
That makes me feel good, and also lessens my workload.
- Bu beni iyi hissettiriyor ve iş yükümü de azaltıyor.
- vergi yükü
- Burden of tax
- yolcu yükü
- passenger load
- yük
- load with
- anot yükü
- plate load
- basınç yükü
- pressure load
- bilgi yükü
- (Dilbilim) information load
- bina ısı yükü
- (İnşaat,Teknik) building thermal load
- burkulma yükü
- buckling load
- deneme yükü
- test load
- deniz karakol/devriye uçağı; görev ve taşıma yükü değerlendirmesi; görev planlam
- (Askeri) maritime patrol aircraft; mission and payload assessment; mission planning agent
- devrilme yükü
- tipping load
- diyot yükü
- diode load
- dizayn yükü
- design load
- dizayn yükü
- (Havacılık) fully factored load
- duyu aşırı yükü
- (Pisikoloji, Ruhbilim) sensory overload
- döşeme yükü
- floor load
- elektrik yükü
- electric charge
- elektron yükü
- electronic charge
- elektron yükü
- (Fizik,Teknik) electron charge
- emniyetli dizayn yükü
- safe design load
- emniyetli kazık yükü
- safe pile load
- ezilme yükü
- crushing load
- eğilme yükü
- bending load
- flambaj yükü
- buckling load
- fren yükü
- (Otomotiv,Teknik) brake load
- fırın yükü
- furnace charge
- gemi yükü
- shipload
- güverte yükü
- deck cargo, deck load
- hat yükü
- line load
- hesap yükü
- design load
- hız yükü
- velocity head
- iş yükü
- work load
- kabuk yükü
- shell load-
- kanat yükü
- wing load
- kapak yükü
- gate load
- kar yükü
- snow load
- karayolu yükü
- highway loading
- kesme yükü
- shear load
- konsol yükü
- cantilever load
- koparma yükü
- breaking load
- kritik kolon yükü
- critical column load
- kırılma yükü
- breaking load, ultimate load
- lojistik destek yükü
- (Askeri) support cargo
- nesne yükü
- (Pisikoloji, Ruhbilim) object cathexis
- nokta yükü
- point load
- ordu yükü
- baggage
- patlama yükü
- explosive charge
- pompa yükü
- pump load
- pozitif elektrik yükü
- (Elektrik, Elektronik,Teknik) positive charge
- proje yükü
- design load
- rulman ön yükü
- bearing preload
- rulman ön yükü ayarı
- setting the bearing preload
- rüzgâr yükü
- wind load
- sarsma yükü
- pulsating load
- sediment yükü
- sediment charge
- sintine yükü
- (Askeri) understowed cargo
- sintine yükü
- (Askeri) unrderstowed cargo
- sintine yükü
- (Askeri) flatted cargo
- sıkışma yükü
- compression load
- tatbik yükü
- applied load
- tecrübi stok seviyesi (yedek parça listesi) kıta yükü listesi / onaylanmış stok
- (Askeri) prescribed load list/authorized stock level
- tekne yükü
- (Askeri) boatload
- tekne yükü
- (Askeri) shipload
- tepe yükü
- peak load
- terminal sevkiyat yükü
- (Askeri) inbound cargo
- test yükü
- test load
- titreşim yükü
- pulsating load
- trafik yükü
- traffic load
- tren yükü
- trainload
- uzay yükü
- space charge
- uçak faydalı yükü
- useful load
- uçak yükü
- air freight
- vergi yükü
- pressure of taxation
- yol yükü
- road load
- yük
- fardel
- yük
- load; burden; cargo, freight, goods; the onus, responsibility; charge
- yük
- shipment
- yük
- stowage
- yük
- sumpter
- yük
- cargo; freight; lading
- yük
- bulk
- yük
- strain
Air traffic controllers are under severe mental strain.
- Hava trafik kontrolörleri ağır zihinsel yük altındadırlar.
Tom's expensive tastes put a strain on the family's finances.
- Tom'un pahalı zevkleri ailenin mali durumuna bir yük oluyordu.
- yük
- plummet
- yük
- pile
- yük
- lading
- yük
- load; burden
- yük
- tax
He said Bill Clinton would raise taxes.
- Bill Clinton'un vergileri yükselteceğini söyledi.
It is the obligation of every worker to pay taxes.
- Vergi ödemek her işçinin yükümlülüğüdür.
- yük
- imposition
- yük
- large cupboard (where bedding is stored during the day)
- yük
- haul
- yük
- electric charge, charge
- yük
- loading
They are loading coal into a ship now.
- Şimdi gemiye kömür yüklüyorlar.
Tom is loading the car.
- Tom arabayı yüklüyor.
- yük
- shipload
- yük
- impost
- yük
- accoutrements
- yük
- tote
- yük
- out
Tom laughed out loud.
- Tom yüksek sesle güldü.
The wall wasn't high enough to keep dogs out.
- Duvar köpekleri dışarıda tutacak kadar yüksek değildi.
- yük
- accouterments
- çarpma yükü
- impact load
- çekirdek yükü
- nuclear charge
- çekme yükü
- tensile load
- çerçeve yükü
- frame loading
- ısı yükü
- (Tıp) heat strain